4.5K 541 144
                                    




"jungkook, artık açabilir miyim?"

tae, sahibinin tâlimatı ile kapattığı küçük gözlerini açmakta sabırsızlanıyordu. sahibi yine onun için bir şeyler hazırlıyordu, kendi elleriyle. tae beklemeyi her ne kadar sevmese de, bu bekleyişin sonu koca bir mutluluğa ulaştığından şu an söylenmeyi bırakmıştı.

"bir saniye bekle, shimeji."

tae dudaklarını büzüp sesini hüzünlendirerek söyledi,
"ağaç oldum burda. ne yapıyorsun cidden?"
küçük parmaklarının arasından sahibinin yaptığı yeni şeyleri görme umuduyla baktı. fakat jungkook bunu fark edip onu uyardığında tekrar aynı pozisyona dönmüştü.

"neredeyse oldu... tamam, tae. dönebilirsin artık."

jungkook'un işaret parmağının ucu, tae'nin saçlarını okşuyordu şimdi. küçük beden heyecanla arkasını döndüğünde, karşısında gördüğü kendi boyutları için özenle tasarlanmış oyuncak evi heyecanla süzmüştü. küçük dudakları aralık şekilde duruyordu, sessiz sedâsız bir "vay canına." dökülmüştü o aralıktan.

jungkook, tae'nin küçük formdaki bedenini kucağına alıp oyuncak evin yakınına indirdi. tae, gözlerini evden alamıyordu. kocaman kendine ait bir dolabı, minik bir yatağı, mutfağı bile vardı. jungkook her şeyi onun için özenle dikmiş ve hazırlamıştı.
"planında jimin yardımcı oldu, giysi dolabın da yoongi'nin hediyesi."

şaşkın gözlerle jungkook'un gözlerine kilitlenen küçük nasıl minnetini göstereceğini bilemiyordu. ona daha önce böylesine güzel bakan biri olmuş muydu? olamazdı.
"haydi, shimeji. içeriye gir ve göz at."

tae küçük adımlarla, kendine ait dolaba doğru yürüdü. minik elleri dolabı açtığında birbirinden farklı bir sürü kıyafet gözlerinin önüne serilmişti.
"ah! burda yeni giysiler var jungkook!"

jungkook kafa salladı ve küçüğün heyecan duyuşundan büyük bir zevk alarak mırıldandı.
"evet, günlük hayatta giyebilmen için gündelik giysiler yaptım."

tae gözlerine inanamıyordu. kalbinin olduğunu düşündüğü yer tıktık atıyordu. bu adamı sevmeyip ne yapabilirdi ki? ağlamamaya çalışarak sahibin kollarına koşup boynuna atladı. sesinde git gide yankı bulan kocaman bir mutluluk ve heyecan vardı.
"ahh, jungkook. sana karşı koyamıyorum. seni daha ne kadar sevebilirim tatmin olman için?"

tae'nin küçük dudakları sahibinin yanaklarını hızla okşarken haykırdı.
"seni çok seviyorum!"

jungkook da aynı durumdaydı, kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. onun bu sevimli hâllerine dayanmak ne mümkündü? küçük dudaklarının bıraktığı hisse kıkırdadı.
"haha, tae, yeter. gıdıklanıyorum."

"seni tekrar tekrar öpmek istiyorum, jungkook. yoksa iyi hissedemem."
tae, dudaklarını jungkook'un burun ucuna yasladı, küçük bir öpücük bıraktıktan sonra mırıldandı.
"sanırım şimdi benim küçük kalbim,
jungkook ile dolu!"


"ee ne yaptın, tae'ye yeni giysilerini giydirdin mi?"
jimin heyecanla sorarken, her zamanki yerlerinde oturuyorlardı. jungkook kıkırdayarak meraklı arkadaşını süzdü.
"evet, giydirdim."
"o zaman fotoğraflarını göster! fotoğraflar nerde?"

jungkook gülmeye devam edip cebini yoklarken söyledi.
"böyle diyeceğini bildiğim için birkaç fotoğrafını çektim aslında."
"gerçekten mi? görmek istiyorum, hemen!"

jungkook pantolonunun cebini yoklarken, telefonunun orada olmadığını fark etmesi birkaç saniyesini almıştı.
"ahh. siktir ya."
"ne oldu lan?"
"telefonum yok."
"ne! düşürmedin, değil mi? hemen sınıfa bakalım."

"gidip bakmanıza gerek yok!"
tae, insan formundaki koca gövdesiyle tam masanın karşısında duruyordu. elindeki telefonu göstererek gülümsedi.
"jungkook, bunu almayı unutmuşsun."

jungkook ani bir şokla ağzı açık şekilde ayağı kalkıp üzerinde günlük kıyafetleri ile fena hâlde yakışıklı görünen bebeğinin suratına baktı.
"t-tae, burada ne arıyorsun?"
jungkook, onun evden çıkmasını kesinlikle yasaklamalıydı. bu denli kusursuz görünen bir varlığın sokaklarda alalâde dolaşmasına izin veremezdi. onu, jungkook'tan almak isteyenler olabilirdi. bu kıskançlık resmen kalbini kavurmuştu. gözleri hâlâ tae'nin yüzünde gezerken çatallaşmış sesiyle söyledi.
"telefonumu mu getirdin sen?"
"evet, mühim değil miydi?"
jungkook yutkundu. tae'nin porselenden daha pürüzsüz duran o dokunulası tenine bakarken mırıldandı.
"e-evet, oldukça mühimdi."

jungkook, başını iki yana sallayıp gözlerini tae'nin koca gözlerine dikti.
"hey, tae. sen buraya nasıl geldin?"
"ehehe."
jungkook avucunu alnına dayayıp söylendi.
"bana taksi tuttuğunu söyleme. tanrım... biraz tutumlu olabilir misin tae?"

jimin, ayağa kalkıp jungkook'un yanına doğru girişti. yoongi de merakla karşısında duran genç adamı süzüyordu. kim olduğunu bilmiyorlardı. çünkü tae'yi sadece bebek boyutunda görmüşlerdi. fakat şu an yeryüzündeki en yakışıklı herifin burada olması düşüncesi yoongi'yi biraz germişti, jimin o herife hayranlıkla bakarken aksi pek mümkün değildi.
"ah, jungkook... kim bu? bizi tanıştırsana."
jimin kıkırdayarak jungkook'un koluna girmişti. fakat jungkook ondan ayrılıp bir çırpıda tae'nin yanına vardı ve elini onun beline atıp söyledi.
"elbette tanıştırayım, kısa süre önce ev arkadaşı olduk. adı, shimeji tae."
jimin tek kaşını kaldırıp düşünür gibi yaptı.
"birlikte mi yaşıyordunuz? bilmiyordum bunu.
s-shimeji? dur bir saniye... oyuncak bebekle aynı adı!"
jimin, tae'yi dikkatle süzerken içi gidiyordu. yoongi kollarını birleştirmiş, sevdiği herifin başka birine iç çekmesini sabırla izliyordu.
"amanın, shimeji'ye de benziyor bu? ahh, ikisi de çok güzel..."

jungkook ellerini cebine sokup başını tae'nin omzuna yaslayarak mırıldandı.
"kusura bakma jimin, onu sana yâr etmem."
"n-ne."
jungkook bakışlarını hafif sertleştirdi.
"anladın mı?"
"ay, evet be. yemedik tae'ni."


jungkook, masada oturan arkadaşlarıyla konuşuyordu. tae'de yanında onu dinliyor, sahibinin yüzünü inceliyordu usulca. kafasında onu öpmeyi, öpmeyi ve tekrar öpmeyi düşünüyordu. arada söze katılıyordu fakat, genelde tek odağı sahibiydi.
"sen ne dersin, tae?"

tae gözlerini kırpıştırıp kızarmış yanaklarına dokunarak sahibine öylece bakmaya devam etti. konuyu dinlememişti bile.
"bize, güveç yemeye gelsinler mi, ister misin?"

tae soruyu anladığında başını salladı, yüzü biraz daha kızarmıştı. gün geçtikçe, gerçek bir insan gibi yaşıyordu. sahibinin arkadaşları ile tanışmıştı. onlarla konuşabilmişti bile.
"b-ben isterim." dedi, heyecanlı sesiyle.
jungkook, küçük bebeğinin insan formundaki hâlinde gözlerini gezdirip en son irislerine kilitlendiğinde gülümsemişti. eli, oturdukları masanın altından, tae'nin eline kenetlenmiş, bu durum bebeğinin vücudunu sıcacık hâle getirmişti.
"tae, bak. şimdiden birkaç arkadaş edindin."

tae olduğu yerde iyice utanırken, kalbi mutlulukla atmaya devam ediyordu. insanî duyguların bu denli güzel olacağını hiç tahmin edemezdi.

"onu arkadaşlarımla tanıştırırken çok fazla düşünmemiştim. ama hayatım boyunca pişman olduğum tek şey bu oldu."

———————————————

lover's doll ん taekookWhere stories live. Discover now