4K 521 127
                                    




"kookie, tüm gün telefonuna baktın. bir sorun mu var?"

jimin gözlerini jungkook'un gözlerine sorarcasına dikti. şu an eve doğru gidiyorlardı ve jungkook tae'yi haberdâr edeceğini ona çoktan söylemişti. ve tae, jungkook'un ona telefon aldığı günden beri sürekli mesaj atar, arar, onu derslerde dahi rahatsız ederdi. bu sebeple, şimdi telefona bakmamış olması jungkook'u endişelendiriyordu git gide.
"ah... şey. tae hiç aramadı da. yani evde bekliyor olmalıydı ama... bu çok tuhaf."

"belki uzak bir markete gitmiştir güveç malzemeleri almak için. olamaz mı? bu kadar endişe etmene gerek yok, sakin ol kook."
"öyle olsa bile hâlâ bana dönmemiş olması garip değil mi?"
bu konuşmalar hızlı adımlar eşliğinde devam ediyordu. jungkook olabildiğince hızlı şekilde eve varmak ve bebeğini kollarına almak istiyordu yalnızca. endişe eden jimin ve yoongi de ardından hızlı adımlarla ilerliyorlardı. tae'nin ona cevap vermemesi imkânsızdı. telefonun başında beklerdi bebek, sahibi ile konuşmak için. sonunda kapının önüne vardıklarında jungkook sohbeti tamamen kesmiş, gözlerini hafif aralık duran dış kapıya dikmişti. bir sorun vardı. bir sorun, kesinlikle vardı.
"siktir."
bu kelime soruları beraberinde getirdi.
"jungkook, ne oldu?"
"neden aniden durdun."

jungkook dış kapıyı hafifçe aralayıp içeri adımlarken endişeli sesinden ürkekçe çıkmıştı bebeğinin ismi. korkuyordu. kaçırılmış olması ya da onu terk etmiş olması düşüncesi kalbini paralıyordu. fakat gördüğü şey karşısında, çenesi kilitlenmişti. başından aşağı dökülen kaynar sular, sanki kor olup kazımıştı derisini. içi yanıyordu, içi acıyordu. öylece kaldı çocuk. jimin hafifçe mırıldandı, gördükleri beden karşısında hepsi şaşkınlık içerisindeydi.
"namjoon?"

namjoon korkunç gülümsemesini gizlemeden döndü arkasına, gözleri hemen jungkook'u bulmuştu.
"ah, jungkook... döndün demek."

jimin hâlâ arkada paramparça duran bebeği görmemişti. "ne işin var senin burada? izin almadan insanların evine girmişsin!?"
namjoon küçük bir kıkırtı bıraktı ortaya.
"ne izinsizi... ön kapıdan girdim. beni o içeri aldı."
o, derken, parmağı ile parçalanmış bebeğin dağılmış eklemlerini işaret etmişti. şimdi salondaki herkes iliklerine kadar titremişti. jungkook hâlâ kilitlenmiş şekilde oyuncağının parçalarına bakıyordu. ne yapacağını bilmiyordu. adım atacak takati yoktu. yanına gidip dokunsa, o da parçalara ayrılacaktı sanki. öyle hissediyordu.
"aman tanrım, namjoon. sikeyim bunu sen mi yaptın!?" yoongi avazı çıktığı kadar bağırırken jungkook'un bir kez daha içi titremişti.

"evet ben yaptım!" avazı çıktığı kadar bağırdı namjoon. arkasında duran porselen yüzü dağılmış bebeğin bedenine bakıyordu yalnızca jungkook. etrafındaki sesler uğuldarken kulağında, içinin yırtıldığını hissediyordu. "başka şansım yoktu! canavarın teki olmak onun suçu!"

yoongi öne doğru atılırken jimin onu tutmakta güçlük çekiyordu. elinde olsa şimdi o da aynı bebeğin yüzü gibi parçalardı namjoon'un yüzünü. "ne diyorsun sen lan orospu çocuğu! o jungkook için ne kadar kıymetliydi senin haberin var mı?!"

jungkook'un gözleri dolmuştu çoktan. titriyordu her bir uzvu. onu bir daha göremeyecek olmanın verdiği acı ile sızlıyordu her yanı. namjoon ise hâlâ konuşmaya devam ediyordu küstahça. "o zaman parası neyse öderim tamam mı? ne kadardı? hah. o sadece bir oyuncak, yani çok fazla tutmaz." delice güldü. içindeki kini kontrol edemiyordu. bebeği parçalara ayırdığı yetmezmiş gibi bir de ahkâm kesiyordu. "heh, ama bundan sonra artık hareket edemez. o canavara gününü gösterdim."

lover's doll ん taekookWhere stories live. Discover now