Türk'ün Zaferi

430 47 2
                                    

"Verdiğin kararlar büyük sorumluluk getirir."

Hayat, adil bir yer değil. Kimisi gecesini gündüzünü katıp canla başla savaşırken, kimisi de tilki gibi kurnazlık peşindedir.
Acı etrafımızı zehirli sarmaşık gibi sarar.

"Miran dur!" Uzun kahverengi kıvırcık saçlarını salık bırakan kadın, Miran ve Berk Yüzbaşının arasına girdi.

"Xece ne yaparsın?" Miran, Xece'in kolunu tuttu.
Xece alayla bakıyordu kehribar gözlere.

"Heval bu kadar basit mi olacak?" diye sordu.

"Xece ne dersin?" Xece karşısında mide bulandırıcı bir şey varmış gibi Berk Yüzbaşı'na baktı.

"Heval neden bunun işini kafeste bitirmiyorsun?" diye sordu. Miran, Xece'in sözlerinden sonra başını kafese çevirdi. Yüzünde bir gülümseme belirdi.

"İstemez misin, Suriye'de bir Türk'ün leşini serelim," dedi. Berk Yüzbaşı kendisini tutan teröristlerin elinden kurtuldu. Tek bir hamle ile, Xece'yi kendine kalkan yaptı. Xece ne olduğunu anlamadı. Elini askerin boğazında olan koluna götürdü.

Bahar Üsteğmen yoğun bakım odasına alındı. Göğsüne kablo taktılar. Nefes alabilmesi için ağzına oksijen maskesi taktılar.
Selçuk ve Ali dışında bütün tim yoğun bakım odasının önünde bekliyordu. Selçuk ve Ali Suriye'de kalmıştı.

Aysima Hanım televizyona korkarak bakıyordu. Zira kendine geldiğinden bu yana televizyonlarda şehit haberlerini görüyordu.
Bir gün evlatlarının da şehit haberini görmekten korkuyordu. Sonuçta ana yüreğiydi.

"Komutanım, Selçuk ve Ali Astsubaylar ile irtibatı kaybettik."

Ayla Yüzbaşı ellerini beline götürdü. Sağ elini sol elinin üzerinde bağladı.
Başak'a baktı.

"Ne demek irtibatı kaybettik? " diye sordu.

"Komutanım, Bahar Üsteğmen'in tahliyesi sırasında Selçuk Astsubay ve Ali Astsubay helikoptere binmemiş."

Ayla gözlerini kapattı. En sevmediği şey emri altında olan askerlerinin emre itaasizlik etmesiydi.

"Emir ve komuta kimdeydi?" diye sordu.

"Can Teğmen'de." Ayla gözlerini açtı.  Üniformasının üstündeki şerefli bayrağımıza baktı.

"Bu iki etti," dedi. Bahsettiği Fırat'ın şehadetiydi. O zamanda emir ve komuta Can Teğmendeydi.

Handan üzerine gri hırkasını giydi. Siyah saçlarını taç şeklinde örmüştü. Kahve makinesinden iki tane orta şekerli kahve aldı. Bahçeye çıktı. Banka oturdu. Yanı başına oturduğu Hazan'ın gözlerinin içine baktı. Elindeki kahveyi verdi.
İki gün önce Hazan hakkında bir şey farketmişti.  Hazan da tıpkı kendisi gibi stresli olduğu zamanlar orta şekerli kahve içiyordu.

"Burak Bey'den bir haber var mı?" diye sordu.  Burak ve Hazan'ın aynı timde olduğunu öğrenmişti. Burak, Selda'nın manevi ağabeyiydi.

"Burak ile konuşmadım ama Serdar ile konuştum. Hala Selda Hanim'dan bir haber yokmuş," dedi. Handan, Hazan'ın sözlerinden sonra daha çok stres yaptı.
Kahvenin sıcak olduğunu unutup büyük bir yudum içti. İçtiği an ağzı yandı.

"Ah!" diye bağırıp yerinden hızla kalktı.

Berk Yüzbaşı kolu arasında çırpınan kadına yaklaştı.

"Beni iyi dinle senin gücün, benim canımı almaya yetmez. Ha diyelim kazayla canımı aldın. Aileme şehidin ailesi derler ben, sizin gibi riyakar olmadığım için benim cesedime leş gözüyle bakmazlar," diye fısıldadı.

Vatan SağolsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin