19.Bölüm
Rick'in Bakış AçısındanOnu aramış, onu bulmuş ona gitmek için kardeşimi geride bırakmıştım. Sabretmiş ve saygı duymuştum.
Bana ihtiyacı olduğunda gözümü kırpmadan ateşe atlamıştım ve yine olsa yine atlar uğruna cayır cayır yanardım. Onun uğruna yanardım ama onun ikimizi birden yakmasına daha fazla dayanamamıştım.
Ecel sabrımı, saygımı, merakımı, gururumu ve aşkımı gözünü kırpmadan ateşe attı her defasında ama artık yorulmuştum.
Stanley'de ona günlerimi vermiştim, kalbimi açmış ve korkusuzca ellerine sunmuştum Ecel ise her defasında bana cennetimizde daha fazla kalamayacağını söylemiş ve kaçmıştı.Sallanan kırık kilide aldırmadan, aralık kapıyı elimle itip içeri süzüldüm. Ayaklarım bilinçsizce bedenimi yeniden Angela'nın terk edilmiş villasına götürmüştü. Falkland adalarından döndüğümden beri bu eve kaçıncı gelişimdi veya her gelişimde eli boş dönmüşken neden hala ısrarla zihnim beni kimsesiz döküntüye getiriyordu bilmiyordum.
Ellerimi belime götürüp girişin karşısında olması gerektiği gibi duvarda değil yerde yatan boş çerçeveye baktım. Çerçevenin de içinde olması gereken fotoğrafın yerinde yeller esiyordu.
Angela'nın en sevdiği fotoğrafı. Buraya son gelişiminde ev şimdikinden de dağınıktı fakat o zamanlar içinde bir hayat hüküm sürüyordu.
Şimdi ise yalnızca geçmişin hayaletleri kol geziyordu. Ağır ağır Angela'nın aylar önce oturduğu koltuğa yürüyüp, oturdum.Arkama yaslandığımda sırtıma batan nesneyi bulmak için yastığın altına elimi soktum ve küçük çerçeveyi görebilmek için kaldırdım.
Fotoğrafın yarısı şekilsizce kesilmişken diğer yarısında Angela'nın gülen gözleri ve sergilediği inci dişleri göze çarpıyordu.
Arka fonda bir otel havuzu, kız kardeşimin üstünde beyaz bir elbisesi elinde gelin çiçeği vardı.
Oysa ben her zaman şaşalı bir partiyle evleneceğini düşünürdüm.
İçleri yaşama sevinci dolu gözleri gözlerimle kesiştiğinde iç geçirdim.
"Neredesin, neredesin be kızım..."Yalnızca kan emici lanetiyle değil hayatımdaki tüm kadınları kaybetme lanetiyle de büyülenmiştim sanki. Ayağa fırlayıp yüzümü ovuşturdum. Kendime acıma meditasyonumu elimdeki çerçeveyle beraber bir kenara bırakıp yine, yeniden evi turladım.
Her fayansın, her çekmecenin altını kaldırmıştım ama yoktu. Yoktu. Her taşı kaldırmıştım ama kardeşim yer yarılmıştı da içine girmişti.
Yol kenarına bir dağ sürüş arabasının park etmesiyle elimdeki kiremitle usulca uzandım çatıya. İçeriden inen adamın beni fark etmesini istemiyor, bomboş bir evde hiç tanımadığım bir vampirin varlığını sorguluyordum.Vampir arabadan inip arka koltuğun kapısını açtı ve elindeki soğutucu çantayla beraber doğrudan eve girdi. Aşağı yumuşak bir iniş yapıp peşine takıldım.
Ne yaptığını bilen kendinden emin tavrıyla doğruca bodruma ilerlediğinde evin içine girmek yerine deponun tepesindeki yatay, uzun pencerenin açıldığı evin arkasından dolandım.Vampir, tesisat aletlerinin serildiği masaya çantayı koyup içini açtı. Kan poşetlerini kontrol ettikten sonra kapağını kapatıp duvara asılı teçhizata yöneldi.
Belki de terk edilmiş bir evde güvenle beslenen gezgin kan emiciden ibaretti?
Öne atılacağım sırada hiç beklemediğim bir şey olmuş, adam yerime mıhlanmamı sağlamıştı.Duvardaki bir tornavidayı saat yününde çevirdiğinde yanındaki duvar açılıvermişti ve ben artık zihnimin değil iç güdülerimin beni bu eve getirdiğinden emindim. Kan torbalarıyla içeri giren vampir çıktığında kapıyı aynı biçimde gizledi ve telefonu tuşladı.
"Bakarsın var bakarsın yok." Dedi gür sesi ile bir asker edasıyla.
Karşı taraftaki konuşmayı mesafeden dolayı duyamıyordum. Neyse ki adam dikilmeye devam etmek yerine arabasına dönmek için haraketlenmişti.
Onunla eş zamanlı harekete geçtim.

YOU ARE READING
Auxılıum Serisi III; Cellat
AdventureEcel esir düştükten sonra, girdiği çıkmazlarla dolu yolun sonunda kendini Cellat olarak bulacak. Öyle bir oyun ki bu, halkalar birbiri ardında değil yalnızca. Tüm zincirler anahtarı unutulmuş kilitlerle, sarmalanmış bir diğerine ve bir diğerine. H...