| honor

240 28 97
                                    

#Doyoung

Denilenler karşısında ağzım tutulmuş bir kelime bile edemiyordum.

"Ölüme sebebiyet veren kişi, evet Kim Dongyoung."

Koluyla itip içeri geçti.

"Kapıda durmaya devam mı edeceksin Young?"

Kapıyı çaresiz kapattım. Bir aile bireyi olabilirdi.

"Şarap içmiyor musun?"

Sesimi çıkartmaya zorladım ama olmadı.

"Dilini mi yuttun?"

"Şey... ben şarap içmem."

"Buraya şarabı sevip sevmediğini konuşmaya gelmedim, ben Johnny. Jung Bey'in sağ koluyum."

Akıllısı beni bulmuyordu, her gün yeni bir sınavım vardı. Ben de onlar için sınavdım belki.

"Bir psikolojik baskı sayesinde Küçük Bey'in ölümüne sebebiyet verdin. Fakat sana gerekilen ceza verilmedi. Konumuz bu değil, bir ailenin dağılmasına yol açtın. Uzun süreli hizmetkâr olduğumdan dolayı büyük zararı pek beni etkilemedi. Büyük zararın açılımı, çalışan kaybı ve şirket ayrılımı. Büyük bir firma ile çalışıyorduk, Bay Jung'un eski karısı boşandıktan hemen sonra gazetelere ve magazinlere büyük bir malzeme verdi. Bunu sizin izlemeniz daha iyi olur."

Telefonu cebinden çıkarttı, beş saniye sonra galerisindeki videoyu çıkarttı.

Kadın, ağlayarak yıllar boyunca Bay Jung denen heriften neler çektiğini pek üstünde durmayarak anlatıyordu. Kanım dondu.

Jaemin ölerek iyi bir şey yapmıştı. Hayatının devamında bu adam her gün ona işkence çektirmeye devam etse sözde değil, gerçek katili babası olacaktı.

"Aile dağıldı, şirket iflas eşiğinde. Şirketin varisi öldü. Geriye itibarı ve şerefi kaldı. Onların dibi sıyrıldı bile."

"Benim burada ne suçum var? Besbelli adam katili. Benden ne istiyorsunuz?"

"Akıllı bıdık."

Evi ufak gezindi. Sinirlerim yıpranmasa ve ölen çocuğun ailesinin çalışanı olmasa siktir edip çıkartırdım, umrumda olmazdı.

"Evi de gezinmeye gelmediniz. Sebep nedir?"

"Bunu sana Bay Jung söyleyecek. Önden bir konuşma yapayım dedim. Asistanı ile konuşurken duyduğum buydu, seni götürmem gerek."

Kolumdan tuttu ve evden alelacele çıkardı.

"Tutmayı kes, şehir içinde eşkıya nerede görülmüş? Jaemin ile alakanız olmasaydı yapacağımı bilirdim..."

"Kes sesini dişlek pislik."

Kolumu yanındaki adama verdiğinde elini bir ıslak mendille sildi.

Bir arabaya itildiğimde diğer kapıdan çıkmaya ve bağırmaya çalıştım ama sadece çalıştım. Kaçırılıyordum. Araba hareket edince Johnny konuştu.

"Ekmeğinden olmak nasıl? Bir de diğer çalışanları düşün. Çocuk sahibi olanlar şirket batınca ne halt yiyecek? Herkes bizim gibi şanslı değil dişlek. Hele senin gibi, hiç değil."

"Benim gibi derken? Bakın benim sabıka kaydım yok, sadece öğrencim kendiliğinden intihar etti. İstesem iş bulurum, sen de şanslısın evet ama bu şansı yok ediyorsun. Birini kaçırmaya kalkıştın."

"Hayır kaçırmıyorum, işe götürüyorum. İş ayağına geldi Kim Pislik Dongyoung."

Pislik lafını hep sinirlendiğimde, kim olursa olsun - aslında ağzıma ne gelirse- kullanırdım. Fakat bunun bana denmesi biraz can yakıyordu.

"Ben kabul etmiyorum."

"Ama Bay Jaehyun kabul ediyor. Çeneni çabuk kapa."

"Bay Jaehyun, Jaemin'in babası..."

"Sus dedim sana."

Adamlardan biri ağzımı tutunca ısırasım geldi. Ama bunu yapmayacaktım. Sessizleşince kısa bir sürede çekti elini.

"Gavat herif!"

Adam tekrar elini ağzıma koydu ta ki ışıklara kadar. Gözlerimi bir bezle kapattılar. Bundan sonra sanki aracın nereye döneceğini hissetmiyordum, tam bir saçmalıktı.

Araç hızla ilerleyince kafam karıştı. Bu durum da olasıydı tabii. Belki yarım saat sonra belki de bir saat, bir yerde durduk. Kolumdan hafif çekildi, biraz fısırdaşma oldu. Onun harici kuş sesleri dışı etraf sessizdi. İçeri sürüklendim tekrar tasmalanmış bir hayvan gibi.

Merdivenleri teker teker çıktık. Bir kapının önünde durduğumda kollarım ipe bağlandı ve içeri itildim. Kapı olduğunu nefes alışverişimi yüzümde hissetmemden dolayı anladım.

Ve kapı kapandı.

"Kalk ayağa."

"Orada burada itilip kakıldım ve bağlandım. Ayağa kalkmamı nasıl istiyorsunuz? Evladınız öldü ama..."

"Sessiz ol."

Yüzümde kendi nefesimi kapı yüzünden değil de bir adam yüzünden hissediyordum. Ve kendi nefesim değildi. O zaman nasıl nefes alıyordum?

Kendimde değildim. Hiç iyi değildim. Hem de tahmin ettiğimden fazla.

"Kim Dongyoung, bir işe ihtiyacın var mı, dur dur yoktu. Çünkü sen burada çalışmaya başlıyorsun. Tebrikler, yeni işin şerefine akşam bir şampanya odamda içmeye hak kazandın."

Sonra nefes yüzümden kalktı.

"İşin kendi hayatını mahvetmek."

"Bu yaptığınız..."

"Bu yaptığımı kimse bilemeyecek."

Zeminde iki gıcırtı oldu ve tekrar yüzümde nefesini hissettim.

"Hastalığınla birlikte seni baş başa bırakacağım."

"Ne hastalığı? Delirdiniz mi? Benim nefesim daralıyor, yaptığınız şeyleri acıya bağlıyorum konuşmak istemiyorum ama çizgimin üstüne basıyorsunuz."

"Çizgin demek."

Dudaklarıma sıcak tenin sürtünmesiyle kaşlarımı çatıp kendimi durduramayarak kafa attım. Geriye gitmesiyle dişlerimi sıktım.

"Sen sinir hastasısın."

Adam kahkahaları arasında konuştu.

"Tacize kalkışmanın cezası ne demek biliyorsunuzdur umarım."

"Öldürmeye kalkışmanın cezasının ne demek olduğunu da biliyorduk. Sadece biliyorduk."

"Ben öldürmedim onu."

Adam kahkahasını kesti.

"Senin hastalığın her şeyin sonunu getirdi. Benim oğlum öldü, evlilik hayatım bitti, itibarım sona erdi. Seni de bitireceğim. Benimle birlikte sen de sona ereceksin Dongyoung. Unutma. Benimle birlikte. "

Sesleri sona doğru titredi.

"Canımı aldın. Ben, tamamiyle sona erdim. Sayende. Aşağılanacak bir itibarım yok çünkü adım şerefsize çıktı."

Beş dakika gibi sürede sessizlik odayı hakim alırken ben sessizliği ezdim.

"Dendiği gibi tam bir şerefsizsiniz çünkü."

in the fourth minute | dojaeWhere stories live. Discover now