| libertad

180 20 15
                                    

Tanrı'nın işine karşı gelemezdik.

Jaemin'in ölmesini Tanrı istedi ve bunda her ne kadar suçum olsa da beni esir tutmalarını istemiyordum. Bu nedenle sert tavırla karşılık veriyordum. Adalet yerini bulmadı dense de hastaydım, benim bu durumum sadece ilaçla düzelirdi.

Gel gelelim Bay Jaehyun'a. Onun da durumu benim durumumdan yana kalır bir biçimde değildi.

Bu hafta çok telaşlı ama bir o kadar büyük bir sessizlik vardı. Yanıma uğramadı, rahatsız edilmedim, sohbet edebildim... evden çıkamadım.

Bir perşembe akşamı, bizzat Jaehyun tarafından sımsıcak bir gülüşle yemek masasına çağırıldım. Yarın evime gidebilirdim belki. Yuta beni fark etmediği için onu affetmeyecektim.

Daha şimdiden yarın olacakları düşünürken aşağı indim. Servisi o yapıyordu.

"Bir haftadır yüzümü görmedin, toparlanmanı istedim. Koşa koşa geldiğine göre olmuş."

Sesimi çıkarmadan tabağa baktım.

"Yuta ile görüşmek istiyordun değil mi?"

Kafamı kaldırdım.

"Evdeki eksikliği fark etmiş mi?"

"Şikayette bulunmak istemiş. Senin videolarını gönderdim, evde rahattın bunu gördü."

"Ne oldu da kimse beni bulamadı?"

"Güç meselesi Dongyoung."

Yemeğini yemeye başladığında şamdanlığa dalmıştım.

"Bana dokundun mu?"

Gözlerimi şamdanlıktan çevirdim. Cevap vermeden yemeğe devam etti.

"Sabaha çıplak uyandığım gün, dokundun mu?"

Elindeki çatalı bıraktı. Diğer sağ elinde bulunan çatalla oynayarak kafasını kaldırdı.

"Çıplak uyandığın bir sabaha kendini dokunulmamış beklemek aptallık."

"Tek bir iz vardı."

"İzin olması mı önemli yoksa seni bozup bozmadığım mı?"

"Bana dokunmadın, yalan söylüyorsun."

"O zaman bildiğin şeyleri neden soruyorsun?"

"Anlamak için."

Önümdeki yemeği ittim. Dik dik bakıp elindeki çatalı bıraktı ve  ayağa kalktı.

"Yarın sana göndereceğim şeyleri giyin. Ondan sonra özgür olabilirsin."

Masadan ayağa kalktım.

"Ciddi olamazsın."

"Bilmiyorum."

Yukarı çıkarken aynı ifadeyi korudum. Belli değildi, bu delinin ne yapacağı hiç belli değildi.

Umarım özgürlüğüme ulaşabilirdim.

|||

"Bay Dongyoung kalkın."

Dışardan gelen Xiaojun'un sesiyle gözlerimi açtım.

"Kenarda duran kıyafetleri giyince bize haber verin. Bay Jaehyun kalkmanızı istedi."

Kenardaki duran giysilere baktım. Sade bir gömlek ve bir pantolon.  Kıyafetlerime ne olmuştu?

"Daha kalkmadınız mı?"

Kapının ucuna ağzını yaslamış olacaktı ki ses boğuk boğuk geliyordu.

Çatlak çocuk.

"Kalktım."

"Haber verin giyindiğinizde."

Üstüme geçirip hızla kapıyı açtım.

"Selam Dong."

Johnny tepkisiz bana bakıyordu.

"Sana bir süprizi olacak Bay Jaehyun'un. Bu nedenle gözlerinizi kapamamız gerek."

"Neden? Sürpriz ne olabilir?"

"Bunu ancak aşağı indiğinde görebilirsin. İstemesen bile zorla kapatacaklar."

Kafamı salladım. Gözlerim kapanınca adım adım ilerledim.

"Açabilir miyim?"

"Sabırsızsın, biraz bekl..."

"YUTA"

"Sakın açma gözlerini, bekle."

"Sebep?"

Elimde bir el hissettim.

"Dediklerimi yerine getir Donyoung."

Kafamı salladım.

İki fısırdaşma ardından Bay Jaehyun'un sesi geldi.

"Size bunun için ödeme yaptım. İsterseniz çıkışta nakit olarak bir miktar verebilirim."

Kafamı sesin olduğu yere çevirdim.

"Neler oluyor?"

Kafamı tuttu Yuta.

"Sessiz ol Dongyoung. Gideceğiz, sadece sus."

Geri çekti ellerini. Meraktan elim banda gidip dursa da Yuta iki de bir elimi tutuyordu.

"Tanrı'nın huzurunda sizi evlendirmiş bulunuyorum."

"Pedere eşlik edin."

Jaehyun'un sesi artık daha yakından geliyordu. Bandı tutup çıkaran da Jaehyun'du. Elleri ellerimin üstünde onun duruyordu. Fark etmemiştim. Arkadaşımın elleri sanıyordum.

"Üzgünüm Dongyoung. Beni affet, korktum. Kendine dikkat et seni en yakın zamanda..."

Adamlar kolundan tutup çıkarmıştı.

"Sürpriz. Evlendik. Benden ne gibi bir süpriz beklerdin Dongyoung? Sana ne gibi süpriz yapabilirdim? Tabii ki de evlilikle. Hayatını kurtardım."

"Ne diyorsun?"

"Olmayan özgürlüğün artık ellerinde."

in the fourth minute | dojaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin