11. Bölüm: BÜYÜ

1.3K 100 4
                                    

DÜZENLENDİ.

Gözlerimi kırpıştırdığım sırada tanıdık bir ses "Uyanıyor," dedi. Gözlerimi tamamen açtığımda kendimi beyaz tavana bakarken buldum. Yataktan hafif doğrulup başımı sağ tarafa çevirdim. Yvran ve Thomas bana bakıyordu.

"N'oldu? Ne bakıyorsunuz öyle?" diye sordum. Thomas ayağı kalkıp kapıya doğru ilerledi ve odadan çıkıp gitti. Kaşlarımı çatarak Yvran'a baktım. Az önce ne oldu, pek anlayamamıştım.

"İyi misin?" diyen Yvran'a başımı sallayarak onayladım. Karnım elbette acıyordu fakat dayanamayacağım bir acı değildi. Daha kötülerini de görmüştüm.

"O Syham'ı geberteceğim!" diye Yvran'ın öfkeli sesini duyduğumda bakışlarımı yatak örtüsünden çevirip ona baktım.

"Saçmalama."

"Ölebilirdin!" diye sesini yükselttiğinde ona da anlamsızca bakışlar attım.

"Yvran iyi misin?"

"Asıl sen iyi misin Snez? Syham diyorum, seni öldürebilirdi diyorum."

"E ama ölmedim?"

Elini yüzüne vurarak yüzünü sıvazladı. O konuşmadan ben konuştum.

"Bak anlıyorum, benim için endişelenmişsin ama burada birisini suçlu tutamazsın. Tutacaksan beni tutmalısın çünkü şeytan güçlerimi kullanan kişi bendim. Ki emin ol, Syham'ın yerinde olsam ben de aynısını yapardım. Sonuçta onu duvara atıp omurgasını kıran bir şeytan gördü. Üstelik kralına zarar verirken de gördü. O yüzden onu suçlama, oda kendisince haklı." dedim. Uzun konuşmuştum ama iyi de yapmıştım. Çünkü Yvran düşünmeye başlamıştı.

Yataktan ayaklarımı indirip tek elimle karnımı tutarak ayağı kalktım. Ben ayağı kalkarken Yvran koluma girmiş, ayakta durmama yardımcı olmuştu. Sessiz bir biçimde anlaşmışız gibi salona doğru yürüdük. Gerçi buraya pek salon denilmezdi. Bir oda bir salondan oluşan minnacık bir evdi. Dışarıdan gözüken ise sadece bir kulübe idi.

Thomas'ı koltukta otururken gördüğümde yanına doğru gittim ve Yvran'ın kolundan çıkarak kendimi Thomas'ın yanına, koltuğa attım. Karnımın acısıyla inleyip gözlerimi sıkıca yumup açtım ve kafamı koltuğun başına yasladım.

"Aptal, yavaş otursana," diyen Thomas'ın sesini duyduğumda mırıltı çıkardım.

Uzun bir sessizliğin ardından "Şimdi ne olacak?" diye sordum.

"Sana güçlerini öğreteceğim. Ondan sonrası ne olur bilmiyorum." dedi.

Aklıma gücümü öğrendiğim ilk zamanlarda gördüğüm kişi geldi. Uzun süredir gözükmüyordu. Benim de aklıma geldiği yoktu gerçi. Ejderha meselesi de vardı tabii. Hazır aklıma gelmişken Thomas'a bunu dile getirdim.

"Hiç bildiğin bir ejderha var mı?"

''Pedur'un ülkesinde bildiğim kadarıyla iki ejderha var. Daha fazlası olduğu da söyleniyor, tam emin değilim. Neden sordun?''

''Dur boşver nedenini, Pedur kim?''

Thomas bana baygınca baktı ve konuştu.

''Hani dün savaş açtığın sarı uzun saçlı adam var ya, O.''

Koltuktan hızla doğrularak ''Harbi mi?'' diye sesimi yükselttim. Hayda, ben ne yapmıştım böyle? Acaba barış mı teklif etsem?

''Niye, ne oldu?''

''Hiç,'' diyerek koltuğa geri yaslandım ve düşünmeye başladım. Eğer Kral Anthony'nin eşini ve okçu eğitmenini -ölmediyse tabii- iyileştirirsem beni affeder ve ben de Pedur'un ülkesine gidip ejderhalarla gerçekten bir bağım var mı yok mu öğrenmiş olurum. Bu iyi fikir gibiydi ama şöyle bir şey vardı. Ben oraya geri döndüğüm an gidecek ilk yerim zindan olacaktı. Daha sonra idam için herkesin gözü önünde öldürürlerdi herhalde.

EjderhaWhere stories live. Discover now