24. Bölüm: GERÇEKLER

809 59 3
                                    

DÜZENLENDİ.

Viserion ile ormana, diğer ejderhaların yanına uçarken savaşı ve sonrasının bize getireceği zararları düşünüyordum. Bir bakıma bu yüzden krallığa gitmek yerine ejderhamla gitmeyi tercih etmiştim. Yalnız kalmalı ve düşünmeliydim. Artık attığım her adım tehlike arz ediyordu. Bir ülkenin çöküşüne sebep olmuştum. Yeni bir kral ve kraliçe seçilene kadar o ülkenin ne zorluklar çekeceğini tahmin edebiliyordum. Uzun zamandır ormanda yalnız yaşamış birisi olarak hayatta kalma ne demekti, iyice öğrenmiştim. Kaçak hayatının belki de bana verdiği en iyi eğitimdi.

Viserion diğer ejderhalar arasına karışmadan yanıma yattığında yüzüne yakın yere yaslanıp sert derisini sevdim. Ejderhamı sevmeyeli uzun zaman olmuştu ve kendimi şu an tam anlamı ile tamamlanmış hissediyordum.

Zihnimi boşaltıp sadece savaş anını düşündüm. Kraliçe savaşa katılmış ve hayatını kaybetmişti. Katılan diğer ülke oldukça kayıp vermişti. En sonunda hayatta kalanlar hasar almadan kurtulmuş olabilirlerdi ama bu peşlerinden daha büyük savaş getirecekleri anlamına gelirdi. Ormandan çıkmam başlı başına bir hataydı belki de.

Kendimi suçlamayı kesip oturduğum yerde rahat bir pozisyon aldım ve ejderhamın güvenli kolları arasında gözlerimi kapattım. Belki de şu son zamanlarda ihtiyaç duyduğum tek şey sessizlikti. Bir de huzur dolu bir uyku.

Yvran ve Thomas mutlaka güvenli bir yere geçmişlerdir. Thomas'ın Yvran'ı tek başına bırakacağını sanmıyordum çünkü Yvran benim için değerliydi. Benim için değerli olanlar Thomas'ın gözünde dokunulmazdı ve bunu savaşta çok iyi fark etmiştim.

Uykuya çekildiğimi hissettiğimde kendimi zorlamadım ve uykuya bıraktım. Dinlenmeye ihtiyacım vardı.

Görüşüm değiştiğinde ilk birkaç saniye ne olduğunu anlamadım. Daha sonra tanıdık orman, tanıdık ejderhaları görmem ile uzun süre önce irtibatımızı kestiğimiz ve aklıma dahi gelmeyen kişiye döndüm. Demek varlığını böyle hatırlatacaktı bana.

Hala cinsiyetini bilmediğim kişiye seslenip ejderhalara döndüm. Bilindik sahneler tekrarlanıyordu. Sesimi duyan ejderhalar kükreyip karşımdaki yerini alırken bir yandan da toprak zemini sallıyorlardı. Yanıma döndüğüm an O'nu burnumun dibinde bulacağımı bildiğimden hiç dönmeden konuşmayı ben başlattım.

"Bunca zamandır nerelerdeydin?"

"Zihninin derinliklerine inip seni rahat bıraktım. Hayatına karışmak istemedim ama artık bazı şeyleri konuşma vakti geldi."

Kafamı onaylarcasına sallayıp yanıma döndüm. Burnumun dibindeydi ama bakışları bende değil, önümde diz çöken ejderhalardaydı.

"Kim olduğunla başlayabilirsin." diyerek bende ejderhalara döndüm ve yanlarına ilerledim. Gerçek hayatta görmediğim birkaç ejderha daha vardı burada. Gözüm arada bi' onlara kayıyordu ve ister istemez bu kadar ejderhayı tanımanın bana zarar vereceğini hissediyordum.

"Adım Nicole Bulimova."

Duyduğum soy ad ile adımlarım durmuş, şaşkın bakışlarımı arkamda kalan kişiye -artık kadın olduğunu öğrenmiştim- çevirdim.

"Bulimova mı?"

Kapüşonunu indirdiğinde gördüğüm yüz beni ciddi anlamda dumura uğratmıştı.

"Snezhana, seninle konuşmam gereken öyle konular var ki. Fakat önceliğim şu an için bilmen gereken konularda."

Yanıma doğru ilerlerken gözlerimi yüzünden ayıramıyordum. Anneme çok benziyordu. Annemin yüzünü unutalı çok olmuştu ama karşımda onu gördüğümde sanki annemi görmüş gibi olmuştum. Şu an küçük çocuklar gibi ağacın altına çöküp ağlamak istiyordum ama beni engelleyen bir şeyler vardı. Mesela onun annem olmadığını bildiğim gibi.

"Ben senden önceki seçilmiş kişiyim. Büyük büyük büyük annenim. Seçilmişlik kanımızda olduğu için soydan soya aktarım yapılıyor."

Bana kısa bakış atıp tekrar ejderhalara döndü. Çoktan yanıma varmış ve konuşmaya başlamıştı.

"Bunlar benim hakkımda merak ettiklerin. İnce detayları bir başka konuşmamızda öğrenirsin. Sana söylemem gereken şeyler var."

Şaşkınlığımı sonunda üzerimden atabildiğimde kafamı onaylar anlamda salladım.

"Dinliyorum."

"Benim olduğum zaman, Kuleytsova ülkesi ile ben de iyi anlaşamazdım. Tabii o zamanın kral ve kraliçesi daha sert ve gaddar insanlardı. Onları sevmezdim, onlar da beni sevmezdi. Ikendore ülkesi kralı ve kraliçesi, ondan sonraki kral ve kraliçesi beni sever, bana destek olurdu. Bu arada evet, iki kral ve kraliçeyi tanıyacak kadar yaşlıyım."

Biraz durup gülümsedikten sonra konuşmasına devam etti.

"Her neyse, bu seçilmiş kişi olmamdan kaynaklanıyordu, evet ama senin düşündüğün gibi değil. Ikendore ülkesi her zaman seçilmiş kişilere inanmış, sevgisini ve saygısını içinde büyütmüştü. Ikendore ülkesi her zaman benim yanımdaydı ve Kuleytsova ile yaptığımız savaşta da benim yanımda yer almışlardı. Sen sormadan ben söyleyeyim, evet ben de Kuleytsova ile savaşa girdim. Lakin ben kral ve kraliçeyi öldürmek yerine onlara bir ceza verdim. Ülke dışına ben istemediğim sürece asla çıkamazlardı."

Susup soluklandığında bende duyduklarımı hazmetmeye çalışıyordum. Bir konuda yanılmış, büyük büyük büyük annemi tanımış ve çıkardığım savaşta yanlış yaptığımı öğrenmiştim. Tabii aralarında en şaşırtıcı olanı neredeyse benimle aynı yaşta gözüken fakat yaşlı olduğunu kendi diliyle söyleyen büyük büyük büyük annemdi.

"Kuleytsova hiçbir zaman seçilmişleri istemedi. Gezegende kendilerini en güçlü ülke sanıyorlardı. Fakat seçilmişler kararlarının yanlış olduğunu savununca Kuleytsova ile seçilmişler arasında hep bir tatsızlık oldu. Kuleytsova seçilmişleri öldürmek istedi, beceremeyince ejderhaları tutsak etti. Bunun için birçok kayıp verdiğini de bilmen gerekir. Buna rağmen pes etmeyip ejderhalardan birkaçını tutsak etmeyi başarabildi."

Kafamı onaylar anlamda sallarken bakışlarımı tüm ejderhalarda gezdirdim. Bazılarına eziyet etmiş bile olabilirdi o ülke. İçimde kaynayan bir öfke vardı ama intikamımı alacağım kimse yoktu. Kral ve kraliçe çoktan ölmüştü.

"Kuleytsova sayende düştü. Büyük ihtimal toprak kavgası başlar ve Kuleytsova diye bir ülke kalmaz."

Etrafına hızlıca bakış atıp bana döndü ve ellerimi tutarak yüzüme bakmaya başladı.

"Ikendore ülkesine güven ve onlara ihanet etme. Onlar ne olursa olsun senin arkandalar. Kararlarına saygı duyarlar. Sen küçük çocukların hareketlerine göre değil, aklı başında olan kişilerin hareketlerine güven. Senin yaşındakiler olayların farkında değil. Şimdi gitmem gerek, zihnini çok fazla yordum. Merak ettiğin soruları daha sonraki iletişimimizde öğrenirsin. Her şeye rağmen dikkatli ol."

Son kez gülümsediğinde karşılık veremeden ortam dağılmaya başladı. Bu demek oluyordu ki, uyanıyordum. Seslensem bile bir fayda etmeyeceğini bildiğimden dolayı susup, duyduklarımı sindirmeye çalışarak uyanmayı bekledim. Kısa bir süre sonra nefesler içinde uyandığımda hızlıca yerimde doğruldum. Yüzüm gözüm ter içindeydi.

İyi misin Snezhana?

Viserion'un sesini zihnimde duyduğumda kafamı olumlu anlamda salladım. İyiydim, oldukça iyiydim.

O'na tam anlamı ile güvenemiyordum. Hep bir şüphe duyuyordum ama bu şüphemi yıkıp geçmek isteyen bir dürtü vardı. O'nu gördüğüm zaman annemi hatırlatması ona karşı olan şüphelerimi alıp götürüyordu.

Dediğini yapıp Ikendore'ye güvenecek ve onları sorgulamayacaktım. Savaşta eğer ki kayıp verdiysek suçlamaları kabul edecek ve gerçekten bir seçilmiş kişi olarak davranacaktım. Artık olgunlaşmanın vakti gelmişti.

O gerçekten büyük büyük büyük annem miydi, bunu bilemesem de Ikendore kütüphanesine gidip araştırma yapmam gerekecekti. İllaki hakkında yazılan kitaplar olacaktır.

Oturduğum yerden Viserion'dan destek alarak ayağı kalktım ve sarsak adımlarla ejderhamın üzerine bindim. Zihnimden ona fısıldayarak Ikendore'ye uçmasını istedim. Kendimi yorgun hissediyordum. Her an bayılabilirdim çünkü ne zaman onunla zihinden konuşsam bayılıyordum. Yine de kendimi sıkıp ejderhamdan destek aldım ve gözükmeye başlayan krallığa baktım. Artık geçmişime gitme vakti gelmişti.

EjderhaWhere stories live. Discover now