Δεκατρία

4.1K 396 176
                                    

Vote ve yorum atmayı unutmayın lütfen. Düşüncelerinizi belirtin. Sizleri seviyorum!

Loki, doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Burada olduğumu ilk fark eden o olmuştu. Sagaritis ise hâlâ endişeli bir biçimde Loki'ye bakıyordu.
"Bir şifacı bulmalıyız. Çok, çok fazla kan var."

Loki gözlerini üzerimden çekmeden konuştu. Bense hâlâ donuk bir biçimde ona bakıyordum.
"Gerek kalmadı."
Duydukları üzerine Sagaritis önce Loki'ye, sonra ise gözlerinin hedefi olan bana dönmüştü.
"Sen Midgard'lı değil misin?"
"Midgard'lı ve doktor. Yardımların için teşekkürler Sagaritis. Gidebilirsin."

Sagaritis yeniden Loki'ye dönüp konuşmaya başladı.
"Pekâlâ, ben sadece yaralı olduğunuz için..."
Cümlesini tamamlamadı. Yalnızca bir süre bekledi. "Affedin."
Reverans yaptı ve gözlerini yerden ayırmadan odadan çıktı.

Kapanan kapının sesiyle birlikte irkilerek daldığım dünyadan sıyrıldım. Ardından önce onu, sonraysa elini inceleme fırsatı buldum.
Yaklaşmıyordum, yaklaşmaktan korkuyordum belki de.

Bir süre böyle devam etti. Öyle sessizdik ki ellerinden sızan kanın yere damladığında çıkardıği ses doğrudan kulaklarıma doluyordu. Kolunda derin olduğunu düşündüğüm bir kesik vardı. Neden, nasıl...bilmiyordum.
"Yardım etmeyecek misin?''
Sessizliği bozduğunda gözlerimi yeniden yüzüne çevirmek zorunda kaldım. "Ölmezsin."

Yüzünde bir tebessüm yer etti. Gülünce... Öyle güzel oluyordu ki içimde bir yerde çiçekler açtığını, ağaçlar yeşerdiğini hissediyordum.
Ne garip, önümde ellerinin ucuyla bir çiçeği solduran da oydu aslında.
"Ölmem."

Gözüm yerde parlayan şeye kaydı.
Bir ayna, paramparça halde yerdeydi. Cidden, ne olmuştu burada?
"Kim yaptı onu?"
Eline baktı, hâlâ kanıyordu. Muhtemelen kesik damarına gelmiş olmalıydı. Tehlikeli bir durumdu tabii, ancak karşımda bir tanrı durunca... Böyle basit bir şeyden ölecek değildi ya.

"Ben yaptım."
Kaşlarım çatıldı. Kelimelerimi dikkatli seçmek zorundaydım çünkü burada beni onun elinden kurtarabilecek kimse yoktu.
"Neden kendine zarar verdin?"

"Öğrenmem gereken şeyler vardı."

"Bir şey öğrenmekle mazoşistlik arasında herhangi bir bağ kuramıyorum."

Alaycı bir tavır takındı bu sefer. Arkasını döndü, orada olduğunu yeni fark edebildiğim masadan bir kağıt aldı. Üzerinde uzaktan okuyamayacağım yazılar vardı.
"İlim, ilmektir."

Yine ne söylemek istediğini anlamamıştım. Kendimi onun yanında fazla yüzeysel biri olarak görüyordum. Belki de asırlardır yaşayan biri olup, hâlâ eski lisana uygun sözcükler kullanıyor oluşundandı.

"Yani, bilgi fedakarlık ister Renesmee. Kanını, gerekirse canını ister."

Başımı salladım. Bilginin fedakarlık istediği kısmında ona hak veriyordum. Kanımı veya canımı feda etmemiş olsam da, zamanımı çokça feda etmiştim.

Yanından gitmek istemediğimi fark ettim. O da gidecek gibi durmuyordu. Yarası ürkütücü derecede hızlı iyileşmiş, teninde kuruyan kan dışında herhangi bir delil bırakmamıştı. Gözlerimi üzerinden çekip aynaları incelemeye başladım.

Yaklaştım. Resim çerçevesi boyutlarında bir ayna çarptı gözüme. Parıl parıldı. Hepsinden daha parlak, daha çekiciydi. Yan tarafında değerli olduğu belli olan taşlarla işlenen bir desen çerçeveliyordu aynayı. Sanki taşlarla kenarlarına bir yazı işlenmişti. Kendimi, suretimi seyretmekten alıkoyamadım. Kim olduğumu bile unutmuştum sanki.

LOKI: GOD OF MISCHIEF Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin