τριάντα πέντε

2.8K 296 262
                                    

Bu kitap hakkındaki iyi-kötü düşüncelerinizi benimle paylaşın lütfen. Yorumlarınızı okurken gözlerimden kalpler fışkırıyor.

Bölüm otuz beş:

Yenilmiş yüzüm vardı
gecenin solgunluğunu taşıyan,
yüzüm yüz yerinden debelendi.
Kendimi bir derenin sesine bıraktım.

Kehanet... Bir kehanetin gerçekleşmesi ne anlamına geliyordu? Doğrusu... Kehanet ne anlama geliyordu bundan dahi bir haberdim. Ve ismimin bir kehanetle bütünleşmesinin yaşattıklarıyla nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyordum. Bahsettikleri kehanetin ne olduğu hakkında hiçbir fikrim olmasa da bunun iyi bir şey olmadığından emindim.

İçinde Renesmee Stark'ın yer aldığı hiçbir şey iyi bir sonuca çıkmazdı.

Bu konuda beni bilgilendirebilecek tek kişi olduğunu düşünüyordum ve o isim beni oldukça rahatsız ediyordu. Ancak bunu yapmak zorundaydım. Gururumu bir kenara bırakıp hakkımdaki tüm gerçekleri öğrenmek zorundaydım. Derin bir nefes alıp içimde gitgide büyüyen karanlığı bastırdım ve adımlarımı tam ters yöne çevirerek ilerlemeye başladım.

Merdivenleri yavaşça çıkarak adımlarım geri geri gitse de en üst kata ulaştım. Uzun koridorda yavşça ilerlerken gözlerimde yavaş yavaş birikmeye başlayan yaşları geriye itmek için uğraş verdim. Ona yaklaştıkça canımın yandığını hissetmem normâl miydi? İçimde biriken yaşlar kalbimi zorlarken derin bir nefes alıp duruşumu dikleştirdim.

Kapıya ulaştığımda kapının yanında bekleyen iki muhafızın kenara çekilmek yerine kapının önünde daha da yaklaştığını fark ettim. "Ne yapıyorsunuz siz?" Muhafızlardan biri beni görmezden gelirken diğeri yavaşça bana dönerek konuşmaya başladı. "Bu daireye girişiniz yasaklandı, Leydi Renesmee." Duyduklarımla yerime mıhlanırken surat ifademin ne hale geldiğini sorgulama gereksinimi dahi duymadım. Yorgun vücudumda hissettiğim tek şey öfkeydi.

"Yasaklandı." Benimle konuşan muhafız başını sallayarak onay verirken diğer muhafız beni gormezden gelmeye devam ediyordu. "Kim yasakladı? Prensiniz mi?" Bu defa herhangi bir cevap alamazken sorumun cevabını kendi kendime verebilmiştim. "Nerede o, içeride mi?" Yanıtım yine bir sessizlik olurken öfkemle daha fazla başa çıkamayacağımı fark ettim.

"Çekilin önümden!" İkisinde de bir hareketlilik meydana gelmezken dişlerimi sıkarak yineledim. "Size önümden çekilin dedim." Beni umursamayan muhafız varlığımdan yeni haberdar olmuşcasına kalın bir ses tonuyla konuştu. "Zorluk çıkarmayın."

Ben, Renesmee Stark. Zorluk çıkarmak bu hayatta öğrendiğim ilk şeydi.

Birkaç adım geri gidip arkamı döndüğümde pes ettiğimi düşünmelerinin rahatlamalarına sebep olacağının farkındaydım. Koridorda birkaç adım atıp kapıdan fazla uzaklaşmadan hızla geri döndüğümde tahmin ettiğim gibi kapıdan uzaklaştıklarını gördüm. Ayağımdaki spor ayakkabıların nimetlerinden sonuna kadar yararlanarak kapıya doğru koştuğumda bu hayatta hiçbir zaman pes etmediğimi bir kez daha hatırladım.

"Loki!" Muhafızların boşluğundan yararlanıp kapıyı yumruklarken yaptığım şeyin ne kadar utanç verici olduğunu düşünme kısmını aşmıştım. Kapının tam olarak önündeydim, eğer istersem kapıyı açıp içeri girebilirdim ancak yapmayacaktım. Bunu kendisi yapacaktı. O kapıyı açacak ve beni içeri alacaktı. Kendi koyduğu kuralı çiğnemesini sağlayacaktım.

Muhafızlar beni kolumdan tutup geri çekerken son hamlemi yaptım. "Ah! Vurmayın, vurmay..-" Kapı hızla açılırken içimde kahkahalar atan Renesmee'ye kulak verdim. Kahkahalar atmıyordum, ancak yüz ifademden bu savaşın kazananının ben olduğum açıkça okunuyordu.

LOKI: GOD OF MISCHIEF Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin