σαράντα δύο

2.4K 268 200
                                    

Bölüm sonundaki notu okumadan geçmeyin lütfen.

Bölüm kırk iki:

Derin bir nefesle gözlerini açtı Tony Stark. Bir süre öylece tavanı izledi. Neler olduğunu hatırlamak için beklerken hatırladığı son anlar bir bir döküldü zihnine.

Renesmee ile her şeyi konuştuğunu anımsadı. Kehanetten haberdar olduğunu, onu yıllarca Loki'den uzak tutmaya çalıştığını itiraf ettiğini. Pişman değildi. Yıllarca toz dahi değmemiş kardeşlik ilişkileri Fesatlık Tanrısı sayesinde kırılma noktasına gelmiş, belki de çoktan paramparça olmuştu. Renesmee'ye her şeyi anlattığı için en ufak bir pişmanlık yoktu içinde.

Yerinden kalkacak gücü kendinde bulamazken düşünmeye devam etti. Düşündükçe zihnine dolanıp kalbini saran kızıl saçları anımsadı yine. Yıllarca fark edemediği, aylarca ise kendine itiraf edemediği aşkı. Bir Stark'ın en büyük lanetinin ancak zaafı olabileceğini düşünürdü.

Sonra yeşil gözlerinde korkusuzluktan başka bir şey taşımayan o kadına rastlamıştı.

Uzun bir sürenin ardından, geçen yılların ardından kendine itiraf edebildiği tek bir gerçek vardı.

Tony Stark, Natasha Romanoff'a geri dönülemez bir aşkla bağlıydı.

Başlangıçta kadının cesaretinden etkilendiğini düşünmüş, yalnızca ulaşılmazı istediği için ona bu denli tutulduğuna kendini inandırmaya çalışmıştı. Tony Stark her zaman zor olan için mücadele ederdi.

Ancak tüm dengeler kadının ona bakan gözlerinde aşkı görmesiyle tam tersi hale gelmişti. Tony içindeki hisleri kelimelere dökemeyeceğinin farkındaydı. Yalnızca gözlerine bakmıştı kadının ve bir süre sonra ikisi de ömürleri yettiğince birbirlerinin gözlerinde kaybolmak istediklerini anlamışlardı.

Aralarındaki bu karmaşık ilişkiyi diğerlerinden, özellikle Renesmee'den gizli tutma kararı almışlardı. Genç kızın tepkisini ölçemiyorlardı ve Lethe denen lanetten kurtulana kadar bununla kafasını bulandırmak istemediklerine karar vermişlerdi.

İkisi de Renesmee için endişeliydi. Herkes onun için endişeliydi. Başlarına neler gelebileceğinden bir haber, yalnızca bir çözüm bulma amacıyla hareket ediyorlardı ve ellerindeki sonuç sıfırdan farksızdı.

Stephen Strange olabilecek tüm olasılıkların farkındaydı ve ekibe tek kelime etmemeyi seçiyordu. Tony Stark sinirlerinin gerildiğini hissetti. Strange yalnızca yedi seçenekleri olduğunu ve bu yedi alternatif ihtimalden acısız olanının gerçekleşmesi için çaba harcadığını söylüyordu. Tony adamın ağzından laf almak için ne kadar çabalarsa çabalasın Stephen Strange sessizliğini korumakta oldukça başarılıydı.

Derin bir nefes alarak yerinde doğruldu. Bir şekilde yine hayatta kalmış oluşu artık onu neşelendirmiyordu. Kalbi hâlâ olması gerekenden çok daha zayıftı. Bir gün bütün bunları kaldıramayacağını ve son kez yere yığılacağını biliyordu. Tek istediği bütün bunlar olurken, sonu gelirken yanında kardeşinin de yer alıyor olmasıydı.

Renesmee'ye olan sevgisi tartışılmazdı. Renesmee onun için bambaşka bir dünyaydı ve Tony'nin zayıf kalbi Renesmee yanında olduğu sürece atmaya devam ediyordu. Renesmee'siz bir hayat Tony Stark'ın sonuydu. Bunu herkes biliyordu. Renesmee'ye bir şey olması demek iki kardeşin birden bitmesi demekti. Renesmee'yi merak etmesiyle ayağa fırlaması bir olan Tony Stark gördüğü manzara karşısında tutulup kalarak öylece dikilmeye başladı.

Renesmee, Fesatlık Tanrısının kollarında huzurla uyurken Tony şahit olduğu bu manzara karşısında gözünden damlayan yaşa söz geçiremedi. İkisi de birbirine kaybetmekten korkarcasına sıkıca sarılmış ve uykuya dalmışlardı. Loki, Renesmee'yi sıkıca sarmış, Renesmee ise başını genç adamın göğsüne yaslamış ve bir eliyle adamın kıyafetini sıkıca kavramıştı.

Yalnız uyanmaktan korkarcasına sığınmışlardı birbirlerine.

Dili tutulmuştu adamın. Onları böyle görmeyi beklemediği bir gerçekti. Uzun uzun baktı kardeşine. Kollarında huzuru bulduğu adam kaosun ta kendisiydi. Anlamak istemiyordu, kabullenmek istemiyordu.

İçindeki ince sızının sebebini biliyordu. Her şeyin başında Asgard'a gelmemek adına kimseye belli etmeden Thor ile ettiği kavga geldi aklına. Thor'un Loki'nin varlığının hissedilmeyeceği sözü verişi. Verdiği sözü ilk günden tutamayışı... Edilen kavgalar ve elde kalan koca bir hiç.

Başından beri bu noktaya gelineceğinin farkındaydı. Karşısındaki bu manzara ise artık her şey için geç kalındığını bir kez daha anlamasını sağlıyordu. Ellerinden hiçbir şey gelmeyeceğinin farkında olan tek kişi Tony idi. Yalnızca ellerini göğe açıyor, pek alışkın olmadığı halde yaratıcısına yalvarıyor ve Strange'in bir şeyler yapabilmesini umuyordu.
Yavaş ve sessiz adımları ikilinin yanına götürdü onu. Nedenini bilmiyordu, sorgulamıyordu da.

Bir anda kendini üstlerini örterken buldu, daha çok Renesmee'nin üstünü. "Güzel kızım." Diye fısıldadı kendinden habersiz. "Nasıl seni silebileceğimi düşünürsün?" Sessiz kaldı, bir damla yaş aktı gözlerinden. Ağlamaya alışkın değildi. Renesmee'de olmamalıydı ancak istemeden onu ağlamaya da alıştırmıştı işte.

Odadan çıkmadan son bir kez baktı birbirine umutla tutunmuş iki bedene. Hüzünlü melodiler doldu içine, ufacık bir umuda tutunduğunu anladı yavaş adımlarla kapıdan çıkarken. Ufacık bir umuttu kardeşini yaşatacak olan. Ve eğer umutları boş çıkarsa yaşamaya nasıl devam edebileceği hakkında hiçbir fikri yoktu korkusuz Tony Stark'ın.

Renesmee olmadan yarım kalacağının farkındaydı.

Kapattığı kapıya yaslanarak derin soluklar almaya başladı. "Lütfen." Dedi bir kez daha tanrısına. "Lütfen ona bir zarar gelmesin." Geleceğini biliyordu, sadece Renesmee'sine değil herkese zarar geleceğini biliyordu ancak düşünebildiği tek kişi oydu.

Yumduğu gözlerini açtı ve yürümeye başladı. Şu an ihtiyacı olan tek şey yeşil gözler ve kızıl saçlardı.

LOKI'DEN

Kolumdaki acı hissiyatıyla göz kapaklarımı aralarken içimden beni bu güzel uykudan uyandırma cürretine sahip olana lanetler savuruyordum. Gecerli bir açıklamayla karşılaşmadığım sürece sonu pek iyi olmayacaktı ve hoş, herkes bunu bilirdi.

Aniden yerimde doğrulmak istememle kollarimdaki bedenin bana engel oluşu aynı anda gerçekleşmişti. Aniden kaskatı kesilip gözlerimi Renesmee'ye çevirdim. Uyuyordu, onu rahatsız etmek isteyeceğim son şey olurdu. Bu birkaç saatlik uykuya ne denli muhtaç olduğunu biliyordum.

Önümde dikilen kişiye döndüğümde ise tek kaşımı kaldırarak patavatsız bir tonla sorguladım. "Seni Bifrost'tan ayırıp ayaklarıma getiren nedir?" Başını iki yana sallayarak bana oyunuma gelmeyeceği sinyalini verdi ve dik bir konum aldı.

Söyledikleri ise içimde peyda olan telaşın ilk tohumlarını serpmişti.

"Sevgilini uyandır, Prens Loki. Yüce Odin'in huzuruna çıkarılacaksınız."

Bölümlerin epey kısaldığının farkındayım ancak Loki:God Of Mischief basıldığında yaklaşık 500 sayfaya tekabül ediyor. Sizlere hediye edeceğimi söylediğim için ve sizi bu kadar uzun bir kitapla sıkmak istemediğim için bölümleri kısalttım.

Bol bol vote ve yorum istiyorum sizlerden.

Sizi seviyorum.

🖤

LOKI: GOD OF MISCHIEF Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin