dinner

838 69 87
                                    

Bu nasıl aniden gelen bir ilhamdır? Oturdum ve birdenbire yazdım sıohdoısaho Live Before Die ilhamı gelmiyor bir türlü ama. Neyse, onu da halledeceğimi umuyorum.

Bu bölüm hoşuma gitti nedensizce. Sizden de bir sürü yorum bekliyorum ve bölümü beğendiyseniz vote vererek hevesimi arttırmanızı rica ediyorum.

İyi okumalar!

*

Ashton

"İki gündür herkes tebrik ediyor. Büyük sorumluluk aldık." Michael kafasını salıncağın kenarına yaslayıp dalgın dalgın uzakları izlediğinde gözlerimi devirdim.

"Daha hiçbir şeye başlamadık. Şimdiden ağlama." Taklidimi yapıp orta parmak çektiğinde ben de karşımdaki bacağına bir tekme geçirmiştim. Calum ile Luke alıştıkları bu manzarayı eğlenerek izliyordu.

"Calum'ınki geliyor!" Heyecanla konuşan Luke ile üçümüz de aynı anda kafamızı baktığı yöne çevirdik. Bu hepimizin Amanda'ya bakmasıyla sonuçlanmıştı ki rahatsız edici olabileceğinden kafamı çevirdim. Fleur burada olsaydı Luke ile bir olup Calum'a binbir ima yapardı.

Calum'a döndüğümde hepimizin aksine gözlerini çevirmeyip Amanda'nın adımlarını izlediğini gördüm. Sabit bir bakışla bakıyordu, sanki bir robotmuş gibi. Arkadaşımı bakışlarının arkasını görecek kadar tanıyordum neyse ki.

"Aldatıyor musun beni?" diye acıklı bir sesle sorduğumda yüz ifadesini hiç değiştirmeden bana baktı. Alaya almasını beklerdim ama yalnızca ciddi bir sesle "Seni döverim." Demiş, ben kıkırdarken kafasını çoktan çevirmişti.

Amanda "Selam okulun en mükemmel çocukları!" diye Calum hariç hepimize gülümseyerek baktığında gülmemek için zor durdum. "Ve Calum." Onaysa yalnızca başıyla selam verdi. Calum karşılık olarak gözlerini devirmişti.

Amanda gözünü Michael'a çevirdi. "Fleur neden gelmedi?"

Bunu ona mesaj atarak sorabileceğini hepimiz biliyorduk, Calum'ı görmek için geldiğine emindim. Fleur ile bizim kadar olmasa da yakındı. Eğer Calum ile sürekli didişmeselerdi ve üniversitede ayrılmak zorunda kaldığımız Ocean da İngiltere'den arayıp gruba onun yerine birini alırsak bizi doğrayacağını söylemeseydi kesinlikle Amanda da bizimle takılırdı.

"Yarın çok önemli bir sınava girecek, ona çalışıyor."

"Shane tüm gün onu sordu." Amanda bunu söylerken nedensizce bana bakmıştı. Kaşlarımı çatıp "Shane Niemi mi?" diye sorduğumda kafasını salladı. Okulda sevilen biriydi. Cuma günü en iyi kameraman dalında aday olmuştu ama kazanamamıştı. İçimdeki egoist Ashton kazandığı için kendini ondan üstün görmeye başlamıştı bile.

"Neyi sordu?" dedim bu çocuğun Fleur ile ne alakası olduğunu anlamayarak.

"Neden gelmedi, iyi mi, normalde devamsızlık yapmaz falan."

"Dün de kolundan tutmuş gülümseyerek bakıyordu Fleur'a. Kesin hoşlanıyor." diye homurdandı Michael. Calum omuz silkmişti.

"Kız güzel. Bu hoşlanan ilk kişi değil. Boşverin gitsin." Bu doğruydu. Fleur uzun boyu, dalgalı koyu sarı saçları, buğday teni, düzgün yüz hatları ve her zaman parıldayan açık mavi gözleriyle her zaman dikkat çekerdi. Biz kendi istemediği sürece hiçbir şeye karışmazdık. Fleur da üç yıldır sevdiği çocuk yüzünden hiç kimseye yüz vermezdi. Bir an o çocuğun Shane olup olamayacağını düşündüm. Fleur sarhoşken neredeyse ağlayarak "Onun o güzel kıvırcık saçlarına dokunmak istiyorum. Aynı seninkiler gibi!" demiş ve Michael onu alana kadar saçlarımı çekiştirip durmuştu. Shane'in saçları gerçekten o dönemki saçlarıma benziyordu. Bu olabilir miydi? Fleur okulun yarısı gibi Shane'den mi hoşlanıyordu? Bunu düşünmek istemiyordum. Elbet bir gün sevdiği çocuğun kim olduğunu bize söyleyecekti, o zamana kadar dayanabilirdim.

Why Won't You Love MeWhere stories live. Discover now