24. Bölüm: Savaş

11.6K 1K 77
                                    

Bölüm şarkımız: Sebahat Akkiraz- Ses verin sesime dağlar


***

Raziye hanım elindeki ahşap çerçevenin camından sevdi fotoğraftaki yavrularını. Metin'in yuvarlak yüz hatlarında elleri titredi . Hasret kalmıştı kuzusuna. İçlerinde en çok kendisine düşkün olandı Metin. Bu evden iki ayağı üzerinde yollamıştı dilinde binbir duayla fakat oğlu sapasağlam gittiği baba ocağına al bayrağa sarılı dört kolluyla gelmişti.

"Mekanın cennet olsun şehidim" dedi yavrusunun yüzünü öpüp. Yeşil gözlerinin yorgun, endişeli nazarları Alparslan'ın üzerine durdu bu sefer. Bu fotoğrafı çektiklerinde Merve'si ve Hakan'ı daha kırk günlüktü. Alparslan'ın üzerindeki keten gömleğe pantolona güldü. O zamanlardan belliydi nasıl olacağı ütüsüz üzerine tek parça koymaz diğer çocukların aksine annesinin çoğu aldığını giymez beğenmezdi. Ben babam gibi giyinicem anne sen karışma ya dediği günler çok mu uzaktaydı şimdi ?

"Aslanım evimin ülkün taşı yavrum."

Gözlerinden yaşlar süzülürken dilinden bir dua yükseldi arşa .

"Bana bir daha evlat acısı yaşatma Allah'ım al canımı kalan ömrümü kuzumalarıma pay et bana bir daha evlat acısı yaşatma ."

Bugün ayrı bir duygusaldı sanki. Torunundan Diyar'dan tek bir iz haber yoktu. Yaşlı yüreği korkuyla çarpıyordu . Yanındayken didişip dünyayı dar ettiği o kimsesiz kız içinde üzülüyordu elbet. Nankör değildi fakat korkuyordu. Yıllarca kaybetme korkusuyla yaşamıştı Raziye hanım. Anne babası ölünce kıt kanat geçinen tek akrabaları olan teyzesi , Remziye ve onu yetimhaneye bırakmıştı. O günden sonra olmuştu zaten ne olduysa aile kavramı çoktan kaybolurken on sekizine gelene kadar belki her gece kardeşimi götürürler mi diye başını beklemişti Remziye'nin. Hikmet beyle gencecik bir kız iken evlenmiş o şerefli Türk ordusuna hizmet ederken bana sağ dönsün diye ağlamıştı. Evlatları olmuş birisi de babasının yolundan şaşmamıştı. Yıllarca devam eden bekleyişin sırası evlatlarına gelmişti. Metin'i bu uğurda can vermişti. Şimdi sıra kime gelmişti ? Alparslan'a mı Hakan'a mı ? Hangisine dert yansaydı? Hangisinin yolunu gözleseydi ? Karadeniz insanın kendisine has yanık sesiyle içindeki derdi dışarı vurdu.

Ses verin sesime dağlar ;
Benim kuzum ordamıdır.
Hiç haber alamadım ;
Yoksa başı darda mıdır.

Dağlar dağlar uzun dağlar;
Yüreğimde tozun dağlar.
Kurdu kuşu sen sakladın ;
Nerede benim kuzum dağlar.

Ateş düştü yakar yavrum;
Bir Gül kokar yavrum.
Yüzün gözümün önünde;
Yaş sineme akar yavrum.

***

Bir can pazarı yaşanıyordu Mardin sınırında Hakan üstüne yığılıp kalan bedeni silkti.

"Ağabey , Ağabeyim !"

Dağlardan taşlardan yerdeki çorak topraktan ses geliyordu ama Alparslan 'dan tek kelam çıkmıyordu. Mermiler sinek vızıltısı gibi uğuldayarak tepelerinden geçip gidiyordu. Korkuyla titreyen ellerini Alparslan'ın boynuna koydu. Şah damarının sisli ritmi içine tarifi imkansız bir umut filizi bırakırken kulağındaki kulaklığın düğmesine açmak için bastı.

"İlerleyin koruyun bizi."

Gerideki  polis memurları  aldıkları emirle ileri doğru aslan misali atılırken Hakan ağabeyini omuzlarının altından tutup kuru ağacın arkasına sürüklemeye başladı.

"Ağabeyim. Yapma bana bunu birinizin daha cenaze namazını kıldırma kurban oluyum yapma ."

Endişe kalın erkeksi sesinde kol geziyordu. Ağabeyi iki metre boyuyla yerde boylu boyunca yatıyordu . Elinden iyi yönde tek bişey gelmiyordu.

Yüreğimdeki Kan İzi ❄️ #wattys2020Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang