36. Bölüm : Mazlum ve Zalimin savaşı

12K 1K 80
                                    

Ey karanlık hiç aydınlığın olmaz mıydı senin ? Ya üstümüze çöken o kara bulutlar dağılmaz mıydı ? Milyonlarca insanı ısıtan o sıcak güneş kalpteki buzları eritmeye yetmez miydi ? Ne olacaktı bundan sonra ? Gizem düştüğünde dizlerini kim üfleyecekti? Bir insan leblebi kavanozuna bakıp bu kader ağlar mıydı ? Çok değil daha bir hafta öncesiydi kocası o aşerdi diye Çorum'dan leblebi getirtmişti. Şimdi o leblebiler boğazına tek tek düğümdü . Ocakta kaynayan çorbanın köpüğü kaynayıp taşıyor ateşe değen damlaların cızırtılı kulağına ulaşıyordu.

"Eyvah ben bunu tamamen unuttum."

Koştur koştur mutfağa giren Diyar ocağın altını kapatıp tencerenin kapağını lavaboya attı. Hazırda tuttuğu tepsiye sıcak çorbayı servis edip yanına bir kaç dilim ekmek koydu ve Gizem'in önüne bıraktı.

"İstemiyorum ."

Canının yarısı ömrünün geriye kalanı toprağın altındayken boğazından tek lokma geçmiyordu. Buraya kadardı işte o dik duruşları , buraya kadar saklayabilmişti gözyaşlarını. Ağlamayacağım demişti cenaze boyunca kendine, şehit karısıyım ben düşmanı sevindirmeyeceğim demişti fakat buraya kadardı işte.

"Yemek zorundasın Gizem. Bebeğin için, oğlun için güçlü olmak zorundasın."

Alayla kalkmıştı kaşları;

"Öyle mi? Sen için paramparçayken dışarıya ben yıkılmadım rolü yaptın mı hiç?"

"İnsanın acizken güçlü rolü yapmasını burnunu yere indirmemesini en iyi ben bilirim Gizem ama bizzat tecrübe etmiş birisi olarak söylüyorum biraz zaman sonra o oynadığın rol senin gerçeğin oluyor. Şimdi lütfen evlatların için biraz daha dirayetli ol."

Gizem önüne koyulan çorbayı güç bela içti. Bundan sonra böyleydi işte . Polat gelmeyecek onun yüzü hiç gülmeyecekti. Bu ufak tefek kadınında dediği gibi onun evlatları için dik durması lazımdı.. .

~ Birkaç gün sonra

Genç kız üzerindeki steril önlüğü yırtıp çöpe basarken eldivenlerinden de kurtuldu.

"Dikişlerin kontrolü için gelmeyi unutmayın olur mu beyfendi ?"

"He olur da olur. "

"İyi günler ."

Yaka cebinde sokulu duran kimliğini bilgisayara sokmak için uzanırken elindeki incecik alyansa baktı kaldı. Dışardan görenleri ne yapıyor bu diyecek sorusuyla baş başa bırakacak bir gülümseme vardı suratında . Birkaç gün önce olanlar dün gibiydi aklında , Polat'ı defnettikten sonra Maçka'ya döndükleri geceydi. Alparslan gene kendini atölyeye kapatmışken bu sefer Diyar dayanamamıştı . Eline kaptığı bir demlik çayla atölyenin yolunu tutmuştu. Madem bir yola çıkmışlardı karı-koca o zaman yalnız kalmasına yalnız kalıp kendi kendini yemesine asla izin vermeyecekti.

Atölyenin kapısını vurup içeriden bir cevap gelmesini beklemeden içeri girdi. Kocasını gene o odun parçalarıyla dolu masada odunlarıyla uğraşırken  görmeyi beklerken kocası koltuğa oturmuş ellerini dizlerinin üstüne koyup başını elleri arasına almış düşünüyordu. Diyar tepsiyi ortalarındaki alçak masaya bırakıp yanına oturdu.

"Neyin var ?"

Alparslan'dan cevap gelmezken eline bir sigara almıştı. Diyar o çakmağa uzanmadan hızla uzanıp gözlerini kıstı.

"Neyin var dedim."

"Çakmağı ver ."

"Anlatmadan içine kusmak yerine anlatıp dışına kusmaya ne dersin ? Neyin var kendini suçlu mu hissediyorsun ? "

Yüreğimdeki Kan İzi ❄️ #wattys2020Where stories live. Discover now