Arda'nın Ağzından
"Dün... Akşam... Neden..."
Sahilde koşu yaparken yanımda bir anda beliren İpek'in sorusunu daha net duyabilmek için kulaklıklarımı çıkardım.
"Efendim?" diye sorup onun söylediği şeyi tekrar etmesini beklerken, bir yandan da beraber koşuya devam ediyorduk.
"Antrenman. Dün akşam. Yoktun? Serhat Hoca cidden sinirlendi," dediğinde "Bu adam manyak mı? Belki de son iki aydır ilk defa bir antrenman kaçırdım. Hem de son sınıfım," diyerek kendimi savundum. "Çok takma kafana. Adamın antrenörlük yaptığı bile yok zaten, sadece oranın başında duruyor, biliyorsun," diyerek beni rahatlatmaya çalıştı. Cevap vermeyip hızımı biraz daha artırdığımda, yanımda kalmaya devam etmek için hızını benimkine eşitledi.
"Yalnız, soruma cevap vermedin Arda. Dün akşam sokakta o kızla konuştuktan sonra gelirsin sanmıştım ama görünmedin bile," dediğinde "Canım gelmek istemedi," dedim.
Güneş'le ettiğimiz kavgadan sonra, canım antrenmana bile gitmek istememişti. Ki ben, Bodrum'un öncesi ve sonrasında neredeyse hiç devamsızlık yapmamıştım. Antrenmana, spora giderken hiç üşenmemiştim. Ama dün akşam onun o halini gördükten sonra, olanlar dışında başka hiçbir şeye odaklanmak istememiştim.
"Sen? Arda, senin canın ne zaman antrenmana gitmek istemedi şu ana kadar? Ben yaklaşık beş yıldır orada spor yapıyorum. Sense daha dört beş aydır. Fakat şu an benden daha iyisin," derken, İpek'in beni süzdüğünü görmüştüm. "... her açıdan," diyerek cümlesini tamamladığında ise onu beni süzerken gördüğümü fark etti ve tekrar ileriye bakmaya başladı. Ardından "Demeye çalıştığım şu ki, bir sorunun var ve konuşacak bir arkadaş arıyorsun," dedi.
Evet, o arkadaş genelde Güneş oluyordu. Tabii, düne kadar.
Tekrar konudan kaçabilmek için bu sefer daha güzel bir yol üretip "Bisikletlerin durduğu yere kadar depar," dedim ve ardından hemen yarışa başladım. Yaklaşık otuz beş dakikadır hafif tempoda koşuyordum ve her gün koşuya çıkmaktan artık kondisyonum iyileşmişti. Bu yüzden pek yorulmamıştım. İpek benim ilerlediğimi gördüğü anda "Ama, bu sayılmaz!" diyerek bana yetişmeye çalışmıştı, ama kazanan ben olmuştum.
"Eve nasıl gideceksin?"
"Sen nereden gidiyorsun?" diyerek soruma soruyla karşılık verdi.
Aptal değildim, benden hoşlandığını biliyordum.
"Bugün yine motorla mı geldin? Ben babamın arabasını almadım, yürüyerek geldim," dedim.
"Evet. Sahile inen barlar sokağının başına park ettim. İstiyorsan bırakabilirim..?"
"Spora geliyorsun, ama araçla geliyorsun. Bundaki mantığını anlayamıyorum," dedikten sonra yürümeye başladık.
"Ama işimize yarıyor, değil mi?" diye sorduğunda, tekrar cevap verme gereği duymadım. Sadece dudaklarımı birbirine bastırıp hafif bir gülümseme ifadesi takındım. Verecek cevap bulamayınca sıkça yapardım bunu. Aslında herkes yapardı.
"Sorunun diyorduk ya hani Arda," dediği anda ona döndüm ve "İpek bak, sanırım anlamadın. Bu yüzden daha açık söylemek istiyorum. Bir sorunum olduğu doğru ama konuşmak istediğimi sanmıyorum," dedim. İpek durdu ve beni de durdurdu. "Onu demiyorum. Şu kızdı, değil mi?" diyerek ileride bir arabanın önünde duran çifti gösterdi. Onun sarı saçlarını metreler ötesinden fark edebilirdiniz. Sanırım annesi ona bu ismi koyarken çok doğru bir karar vermişti. Sadece saçları değil, kişiliği de saçları gibi parlaktı onun. "Evet... Güneş," dediğimde, İpek onları arkasına alıp benim karşıma geçti.

YOU ARE READING
Karanlık Lise 2
Teen Fiction"Ben uzun zamandır hiçbir şeyden emin olamıyorum. Bir sabah kalkıyorum, yaşamak istemediğimi düşünüyorum. Hayatta kaybettiklerin kazandıklarından fazlaysa yaşamanın ne anlamı var ki? En son ne zaman bir şeyi kazandığımı, en son ne zaman mutlu olduğu...