0.8

7K 857 365
                                    

Tik tak.

Tik,

Tak.

Odada yankılanan saat sesi rahatsız edici bir boyutta kulaklarımda yankılanmaya devam ederken bu odaya geldiğim zamandan beri tek kelime etmeden koltuğuna oturmuş beni izleyen Çınar gerginliğimi arttırır vaziyetteydi.

Öyle fazla olmamıştı, yine de bir konuşma bir açıklama bekliyordum yani. Neden o insanın içini ürperten mavilerini üzerime dikerek başka bir boyuta geçiş yapmış gibi göründüğünü anlayamamıştım.

"Benimle ne yapacaksınız?" dedim bu sorunun binbir türlü formu aklımda dolanmaya devam ederken.

Beni ne zaman bırakacaksınız? Daha ne kadar burada kalacağım? Sonum ne olacak? Ölecek miyim? Vesaire vesaire...

"Eğer bir hafıza silme cihazım olsaydı buradan kolaylıkla çıkabilirdin." dedi Çınar sonunda kendine geldiğinde.

Tek kaşımı kaldırarak biraz daha açmasını istesem de oturduğu yerden kalkarak kısa bir tur attı masanın yanında.

"Sadece çok küçük, küçücük bir ayrıntıydın." dedi elleriyle bu küçüklüğü belli etmek istercesine işaret ve baş parmağını yakınlaştırarak bana bakarken.

"O hâlde bırak beni."

Aramızda duran masadan dolanarak önüme geldi. Oturduğum yere doğru eğilerek ellerini koltuğun kenarlarına yasladı. Neden dönüp dolaşıp bu pozisyona geliyorduk merak ediyordum.

"Sadece seninle biraz eğlenmek istemiştim." Yüzünde yine o tuhaf sırıtışlardan biri oluşunca sertçe yutkundum.

"Beni bırakabilirsin." dedim göz temasını kesmemeye özen gösterirken.

Biraz daha sırıttı. "Senin gitmene izin verdim." dedi biraz daha üzerime doğru eğilirken. Ben ise aynı şekilde oturduğum koltuğa gömülüyordum. "Seni bir kere bıraktım."

Demek o gün ben giderken fark etmişti. Durdurmamış ve benimle oynamak istemişti. Eğer ben saçma sapan işlere karışmasaydım belki o şekilde bu macera bitebilirdi.

"Ama yanılmışım." Ani bir hareketle geri çekildi. İster istemez rahatlayarak bir nefes verdim dışarı.

Ağzımı açtım konuşuyordum ki döndürdüğü sırtını tekrar çevirdi ve işaret parmağını kaldırdı yukarı. "Oraya sadece iş için gitmiş olsan bile," dedi elini indirerek. Aynı şeyleri söyleyeceğimi yakalamış olmalı ki kesmişti sözümü. "senin bir şekilde orada olman elimle iteleyebileceğim bir konu değil."

"Doğru söylediğimi bilmene rağmen hala nasıl bırakmıyorsun beni?" Öfkeyle yerimden kalkarak karşısına dikildim. Bu ani çıkışmama şaşırmış olacak ki kaşları havalandı.

"Yaptıklarını biliyorum, doğru söylediğini... Ancak neler yapabileceğini bilmiyorum. Bu yüzden burada olmalısın." Eliyle yeri işaret etti benim aksime sakin bir sesle.

"Hah," Ağzımdan kaçan hayret dolu ifadeyle elim alnıma gitti. "ne istiyorsun o zaman benden lan?!" Bu sefer içimde tutamadığım öfkeyle üzerine doğru birkaç adım atıp bağırdığımda yüz ifadesini değiştirmeden öylece durmaya devam etti.

Bu bir süre daha böyle devam edince pes ederek geri çekildim ve kalktığım yere geri çöktüm sönen öfkemle.

"İkimizin de anlaşabileceği konular var." dedi masanın ardına geçerken. Dirseklerimi dizlerimin üzerine koyarak kafamı ellerimin arasına aldım derin bir nefes vererek.

Duraksadım. "Ne demek istiyorsun?"

"Paraya ihtiyacın var..." dedi tekrar odanın içinde yürümeye başladığında. "Ve bir işe."

the zoo | bxbWhere stories live. Discover now