Ortam çok kötüydü.
Bayağı kötüydü.
"Kıpırdama." Tavşan'ın sakin sesiyle yutkundum ve gözlerimi kapattım. Yan tarafımda oturmuş ateşi sönmüş Aslan'ın üzerimden ayrılmayan bakışları tedirgin olmama engel olamıyordu. Tavşan burnumun üzerine bir yara bandı yapıştırdıktan sonra geri çekilerek bir nefes verdi. "Burnunda kırık gibi ciddi bir şey yok neyse ki."
Tilki bizi bulduktan sonra ortak salona geri götürmüştü. Kurt ve Tavşan'ı çağırıp ayrılmıştı daha sonra. Tek kelime etmemişti, yüzüme bile bakmamıştı açıkçası. Yine de gideli çok olmamıştı, belki beş dakika, kapıda göründü tekrardan. Gözleri önce Aslan'da, köşede dikilen Kurt'ta, pansumanımı yapan Tavşan ve en son olarak da bende durdu. Bu arada Kirpi de arkasından görünmüştü.
"Hassiktir gözlerimle görmesem inanmazdım. Kedi köpek gibi dalaşmışlar." Şu trajikomik hayvan benzetmeleri bile komik geliyordu, içten içe gülüyordum ya, ağlanacak hâle gülmek bu oluyordu sanırım.
Bu sırada ceketini çıkarıp bir kenara koyan Tilki botlarının çıkardığı tok seslerle yanımıza geldi.
"Sen Aslan'la ilgilen." dedi daha sonra sakin bir sesle. Tavşan kafasını kaldırıp bir ona, bir bana baktı. Ardından iç çekip kalkarken bana son kez dönüp, "kafana buz bulalım, şişmesin. Bir gece uyumasan iyi olur." dedi.
O kalkıp Aslan'ın yanına giderken Tilki karşıma oturmuştu bile. Bu sırada Aslan'ın homurtuları duyuldu. "İyiyim ben, kendim hallederim."
"Hayatım ne iyisi, çocuk kafanı yarmış." Kirpi sesindeki bariz eğlenen tonla konuşunca Aslan âdeta ateş saçarak baktı ona. Gülecek gibi oldum, az önce öfkesinin ne kadar tehlikeli olduğunu kavramam tuhaf bir şekilde daha çok gülmeme neden oluyordu. Gittikçe üşütüyordum sanırım.
Aniden dudağımda hissettiğim temasla irkildim. Tilki elindeki pamukla dudağıma doğru eğilmişti. "N'apıyorsun?" dedim reflekse geri çekilirken.
Bir milimetre saniye kadar bir süreyle bakışlarını gözlerime çıkardıktan sonra tekrar dudaklarıma çevirdi ve daha çok eğilerek pamuğu tekrardan bastırdı.
"Ah!" dedim kaşlarım çatılırken. Hiç oralı olmadan devam etti işine. Yüzü o kadar yakınımdaydı ki nefes alış veriş seslerini, kirpiklerinin en ufak hareketini görebiliyordum. Hiç kıpırdamadan öylece durmaya çalışsam da sanki vücudum karıncalanıyordu. Dudağımı kıpırdatmamam gerektiğini biliyordum, onun tüm dikkati oradayken bunu yapmamam gerektiğini biliyordum ancak engel olamıyordum işte. Sanki vücudumdaki tüm sinir hücreleri orada toplanmıştı, zonkluyordu. Acısını bile unutmama neden oldu bu. Bir yerin kaşınması ama onu kaşımadan durmaya çalışmak gibiydi.
Daha fazla dayanamadan dudaklarımı birbirine bastırdım yaranın verdiği sızıyı umursamadan. Tilki'nin kaşları çatıldı ve kafasını hafifçe kaldırarak gözlerime baktı. Gözlerinin içine bakıp bağırmak istiyordum; istemiyorum! Bana dokunmanı, bana bakmanı istemiyorum!
Ama bir yandan da deli gibi muhtaçtım ya ona, işte benim canımı sıkan da tam oydu. Gururumu çiğneyip hep bana dokunsun, hep benimle ilgilensin istiyordum. Ancak içimdeki diğer ses karşı çıkıyor, kaçmam gerektiğini söylüyordu.
"Yarayı temizlemezsek daha kötü olacak." dedi sakince. Bir süre anlam veremeden yüzüne baktım. Sonra tekrar dudaklarıma çevirdi buz mavilerini. Dediğini yapıp ağzımı araladım. Pamukla yaptığı işine geri döndü.
O kadar tedirgin hissediyordum ki nefes bile alamayacak gibiydim sanki. Bir süre sonra pamuğu kenara bıraktı Tilki, yaptığı her hareketi gözlerimle takip ediyordum. Geri çekilmeden bakışlarını bana çevirdiğinde ona karşılık verdim. Ne odadakiler ne de arkadan gelen sesler ilgilendiriyordu şimdi beni. Bir tek o ve onun gözleri...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the zoo | bxb
Mystery / ThrillerYol gittikçe uzuyor, insanlar renkli hayaletler gibi geçip gidiyordu yanı başımdan. Sımsıkı tuttuğu elimi bırakmadan son sürat ilerlerken benim de onunla sürüklenmekten başka çarem yoktu. Yere düşen onlarca broşür asfaltın nemini emmiş insanların ay...