34. Bölüm

1.8K 159 31
                                    

Selamun aleyküm.

🥀

"Gülümsemen yeterli..."

🥀


Gece gözlerimi bir ışık hüzmesi ve kopan patırtıyla araladım. Uykunun o sersemleten yanından kurtulmaya çalıştım. Dışarıda cama kurşun gibi çarpan yağmur yağıyordu. Gökyüzünde damar damar Şimşek çaktıkça sanki gök ikiye ayrılıyor, ruhumu teslim edecekmiş gibi hissediyordum. Yatakta yalnızdım. Hızla toparlanarak yatak başlığına yaslandım. Kendimi sakinleştirmeye çalışırken Ensar'ın nerde olduğunu sorguluyorum.

Gökten bir patırtı daha koptuğunda ellerimi kulaklarıma kapattım. Korku bedenimin en hassas noktalarında mekan açtığında gözlerimi sımsıkı kapatmış yüzümü dizlerime gömmüştüm.

Yalnızdım. 5 yaşındaki Gülce kadar yalnızdım. 15 yaşındaki Atalente kadar yalnızdım. Bedenim korkuyla titrerken sesim çıkmıyordu. Ağlamak bir yana öylece bu korkunun geçip gitmesini bekliyordum.

Geçmiyordu. Kocaman olmuştum fakat içimde gök gürültüsünden korkan 5 yaşında bir kız çocuğu vardı.
Acizliğim yüzüme defalarca tokat gibi çarparken kulaklarımı kapatmayı bırakarak ayağa kalkmaya çalıştım. Gürültüler devam ederken kalbim göğüs kafesimi eceli gelmiş bir kadın gibi korkuyla dövüyordu.

Çalan telefonumu ve kulaklığı aldım. Ensar arıyordu. Onunla konuşabilecek durumda değildim. Meşgule atarak uçak moduna soktum telefonu. Kulaklıkları kulağıma sokarak bir müzik açıp son sese aldım. Ensar'ın tarafına uzanarak kafamı yastığın altına soktum. Yorganı üzerime çektim.

Böyle anlarda neden zaman geçmek bilmezdi? Dişlerim birbirine geçmiş, kaskatı kesilmişken, bedenim sarılacak bir bedenin tüm ihtiyacını hissedip aranırken, yorgana sarınıp bu yağmurun dinmesini bekliyordum. Zaman geçmiyordu.

Yağmur dinmek bilmediğinde Güvercinler n'apardı? Gözlerim artık kapanmaya başladığında dişlerimi sıktım. Benim şu an sevdiğim adama ihtiyacım vardı. Yanımda olmadığı için kızamıyordum. Mesleğinin gereği olarak ne gündüzü ne gecesi olacaktı. Böyle en zor anlarımda yanımda olamayacaktı. Benim bu korkuyu aşmayı öğrenmem gerekiyordu.

🥀

Enseme buz gibi bir el değdiğinde irkildim. Kafam yastığın üzerine çıkarıldığında derin bir nefes çektim ciğerlerime. Kulağımdaki kulaklıklar çekildi. Su tatlı tatlı gökten düşüyordu şimdi. Canıma kasteden şimşekler bitmişti. Sıcak bir bedene çekildiğimde ıslak yanaklarımda yanağıma yapışıp kuruyan saçlarımı ittirdim. Yüzümü sıcak bedene gömdüm.

"Gülce'm..." Kollarımı beline sararak ağrıyan, ışık görünce sızlayan gözlerimi araladım. Hava henüz aydınlanmamıştı. Yüksek sesle çalan ve kulaklıkardan odaya dağılan dilini anlamadığım şarkının sesi, dışarıda sakinleşmiş tane tane yağan yağmurun sesine ve bizim nefes alışverişlerimize, iç çekişlerimize karışıyordu.

Gözlerim karanlıkta gölgelerin kendini seyrettiği aynalardaydı. Ağlayana gülmeyen aynalarda.

"Li wargehên evînê 
Xemgîn im îro heval "

Kafamı kaldırarak Ensar'a baktığımda gözlerini bana çevirdi.

"Sözlerini anlıyor musun?" Kafamı sağa sola salladım. Dudakları kıvrıldı. Kafamı tuttu göğsüne bastırarak çenesini anlıma yasladı.

"Hemû rêçên min dijwar e mîna deryayan 
Her ku diçe bilind dibe mîna asîmanan."

Söyleyen kişi yüreğimin acıyan noktasına parmak bastığında sızlayan gözlerim tekrar dolmaya başladı. Fırtınalardan sonra hani can yakan, kulak kabartan ıssız bir sessizlik olur ya? Kafamın içi öyleydi.

KekreWhere stories live. Discover now