Tik Tak Hayat Çarkları

1.2K 56 0
                                    

Birinci Tik

Yılbaşı tatili sonrası yine ilk iş günü, sokaktan aşağıya inerken yağmur sonrası oluşan su oluklarına söverek üzerinden sek sek oynarcasına metroya yetişmeye çalışıyordum. Motorun sesini çoktan duymuştum o sabah biraz oyalandığım için işe geç kalıyordum, hızla kasabın önünden geçtim. Tam birkaç adım ilerlemişken bir eksiklik fark edip yerimde durdum. Arkamı dönüp kasabın köpeğine baktım. Kasabın köpeği yattığı yerde mışıl mışıl uyuyordu. Geri dönüp tekrar köpeğin önünden geçtim, hayvan tek gözünü açtı, bana baktı ve tekrar uyumaya devam etti. Şaşırdım, hayvanın önünde durup bana havlamasını bekledim ancak köpek ilk defa görmezden geliyordu beni. Hayvanın hasta olabileceğini düşünüp üzerinde çok durmadım. Metronun girişine doğru koştururken yaşlı milli piyangocu kadının her zamanki yerinde olmadığını fark ettim. Etrafıma sağa sola baktım ancak kadın yoktu, "Yoksa büyük ikramiye yaşlı kadına çıkmış olabilir mi?" diye aklımdan geçirdim sonra metroda her zaman tanıdığım yüzlerle tekrar karşılaşınca içim biraz rahatladı.

25.kat...25.kat asansörün kapısı açıldı ve Rıza yine ofisin girişinde elinde kutu kahvesi sırıtarak, " Bro günaydın..." dedi. Evet, her şey herkes aynıydı. Dünyanın sonu gelmiyordu.

Yılsonunda kapanan hesaplar ve azalan iş yükünün rahatlığında odamın camından dışarıyı izlemeye başladım. Yanımda yapılan inşaat ne çabuk ilerliyordu, yaza kalmaz benim kat hizasını gelirdi ki artık camdan dışarıya bakmamın da bir anlamı kalmazdı. Önümü kapatan bina sonrası artık gökyüzünü ya da o ağacı bir daha göremezdim. O sırada odamın kapısı çaldı, içeriye stajyer kız elinde ince bir dosya ve bir paketle girdi. Dosyaları masanın üzerine koydu ve tebessümle yeni yılın ilk raporları, dedi ve elindeki süslü paketi bana uzattı. Afallayıp, kıza anlamsızca bu ne der gibi bakarken, kız gülümseyerek "Murat Bey yılbaşı hediye çekilişinde siz bana çıkmıştınız, hediyenizi verememiştim." dedi. Oturduğum sandalyemde çakılı kaldım ayağa kalkıp kalkmama konusunda tereddüt ettim. Kıza adıyla hitap edip teşekkür etmek istedim ancak adını hatırlamıyordum. Kıpkırmızı oldum resmen kendimden utandım. Sürekli şirkete yeni asistanlar stajyerler girip çıkıyordu ancak benim profesyonelliğin altına süpürülmüş asosyalliğim içerisinde günaydın, iyi akşamlar cümleleri haricinde başka herhangi bir iletişimde bulunmuyordum. Tüm utancımın ağırlığıyla ayağa kalktım ve hediye alıp teşekkür ettim. Amcamın hediyesi haricinde şimdiye kadar aldığım tüm hediyeler formaliteden alınmış hediyelerdi. Stajyerin odadan çıkmasıyla paketi açmaya başladım. Her sene olduğu gibi ya bir kravat, şık bir ajanda ya da kalem olabileceğini düşündüm ancak çok yanılmıştım. Şirin mi şirin bir kahve termosu ve üzerinde gülen surat altında da happy yazıyordu. Bu hediyeyi görünce nedense benimde yüzünde kocaman bir tebessüm oluştu.

Kendinize teşhis koymak, arka sokağa sapmaktan başka bir şey değil miydi? Bir insanı en çok kendisi aldatırdı.

Eve giderken bu sefer farklı bir yoldan gitmek zorunda kalmıştım. Aradığım pet dükkânı bir aşağı mahallede vardı. Dükkâna girdim en iyisinden bir köpek maması istedim. Dükkân sahibi, benim bu istediği doğrultusunda "Abi köpeğin cinsi ne?" diye sordu. Sanki çok anlarmışçasına biraz köpeğin cinsinin ne olacağını düşündüm sonra "Sokak köpeği işte," dedim. Adam neden pahalı bir mama istediğimi anlamamış bu sefer, "Köpek hastaysa elimde çok iyi vitamin var abi, ondan da vereyim mi?" , "Tamam, onlardan da ver", dedim. Dükkândan çıktığımda yağmur indirdi indirecekti hızlı adamlarla, hemen eve yetişmeye çalıştım.

Kapıyı açıp ışıkları yakınca, hemen sağa sola bakındım. Etrafta kaçınan böcekleri aramıyordum ancak aradığım şey de ortalıkta yoktu. Salona baktım, mutfağa baktım, yoktu. Biraz endişelenerek yatak odasına gittim. Sabah üzerinden çıkardığı kazağın üzerinde, oracıkta uyuyordu. Sessizce yavaşça yanına yaklaşıp onu ürkütmeden dizlerimin üzerine çöktüm ve "Merhaba dostum, ben geldim." dedim. Okşayıp okşamamak konusunda kararsız kalsam da yavaşça kafasına dokundum, kaç gündür soğuk sokaklarda aç susuz kaldığı için yavru halsiz düşmüştü, tepki vermedi. Hemen aldığım konserve mamanın birini açıp kendi ellerimle yavruyu beslemeye başladım. Yavru bir şeyler yiyip gözleri açılınca kuyruğunu sallamaya başladı. Küçücük bedeninde kocaman bir göbeği olmuş, karnı balon gibi şişmişti. O minicik cılız kuyruğunu bana salladıkça kendimi gülmekten alamıyordum, "dostum balon gibi oldun..." Kuyruğunu salladıkça ben güldüm. "dostum daha iyisin demi", o kuyruk salladı; ben güldüm. Evde artık yalnız değildim, konuşabileceğim bir dostum vardı, sokaktan evlat edinmiştim.

Sabahları artık yüzümde bir ıslaklıkla uyanıyordum. Yavru, beni çalar saatten önce yalayarak öperek uyandırıyordu. "Yapma dostum, tamam kalktım" diyerek uyanıyor, ben hazırlanırken yavru sürekli kuyruğunu sallıyor ve evin içinde ördek yavrusu gibi sürekli beni takip ediyordu. "Hadi dostum, karnını doyuralım", ben mutfağa geçerken o da peşinden geldi. "al dostum..." mamasını tabağına koyuyordum. Yavru mamasını şapur şupur yerken ben keyifle onu izliyordum ancak bir hafta olmuş halen ona bir isim koymadığımı fark etmiştim. Aklıma ilk gelen isimleri düşündüm. Karabaş, hayır; Pati, hayır; Obur, köpeğin mamayı yiyişine baktım aslında olabilir diye aklımdan geçirdim. Sonra mutfak masasının üzerindeki kahve termosunu gördüm. İçimden "Happy" dedim. Bu ismi sevmiştim, yüksek sesle "Happy",dedim yavru havladı. Tekrar "Happy, Happy" diye yineledim, yavru kuyruğunu sallayarak yine havladı. Yavrunun heyecanlı hareketleri bana da bulaşmış neşeyle masanın üzerindeki termosu elime alıp, ona göstererek "Anlaşılan bu ismi sen de sevdin, bundan sonra adın Happy olsun." dedim.

25.katta asansörün kapısı açıldı. Ofisten içeriye girerken Rıza her zamanki yerinde kızlarla şakalaşıyordu. Benim içeriye girdiğimi gören herkes hemen kendini çeki düzen verirken, Rıza elindeki kutu kahvesinden bir yudum alarak pis sırıtmasıyla "Günaydın bro! " dedi ve güldü. Ben de aynı şekilde ona gülümseyerek elimdeki bardak termosunu göstererek "Günaydın..." dedim ve odama doğru yürüdüm. Rıza şok olmuştu, diğer çalışanlarla göz göze gelerek neler olduğunu anlamaya çalışırken arkamdan yapılan dedikoduların fısıltılarını duyabiliyordum.

"Bir şey yapmadan bir şeyin olabileceğini düşünmek, hiçbir şey olmayan boş beyinlerin her şeyi bilmesi kadar dramatiktir."

Profesyonel Hayaller Where stories live. Discover now