Altıncı Tik

2.8K 21 0
                                    


Hayat kaldığı yerden devam ederken artık bana mırıldandığı müzik sıkıcı ve buhran değildi. Her sabah uyanıp gittiğim yolları tekrar binlerce gitmek, aynı insanlarla bir metroda sıkışıp kalmak, iş yerinde küçük odamda rakamlar arasında kaybolmak, "siklediğim hayat", artık "tiklediğim hayat" olup bir liste üzerine kurulmuştu. Kazanmak ya da kaybetmek önemli değildi. Sadece yapmak. Hayatında bir şeyleri içinden gelerek isteyerek yapmak, onun için harekete geçmekti.

Hayat gazinosunda sürekli tek bir şarkının çalıp durması hayatın tek repertuvarlı şarkı bildiğini göstermez, sizin bir istek de bulunmadığınızı gösterir.

Masamda oturmuş her zamanki gibi monitörün başında şirketin hesaplarını bakarken bir yandan da Merve'nin sabahtan bana getirdiği dosyalarla tek tek karşılaştırıyordum. Kahvemden tam bir yudum alacaktım ki Merve'nin telaşla pat diye odama dalmasıyla birlikte sıcak kahve üzerime devrildi.

-Murat Bey, Murat Bey... Telefon... Merve'nin ağzından sadece üç kelime çıkmıştı ama ben yanıyordum. Elimle pantolonumu tenimden uzaklaştırmaya çalışırken Merve sanki kendi yanmış gibi yerinde duramıyordu. Şaşkın gözlerle ona bakarken bir yandan da üzerime dökülen kahveyi elimle silmeye çalışıyordum. Merve daha fazla odanın ortasında duramayıp yanıma doğru koştu ve masanın üzerindeki telefonu gösterdi "Telefonunuz, yine sessizde..." diye çıkıştı. Merve'den hiç beklemediğim bu hareket karşısında biraz afalladım, "Ne diyorsun Merve?" Herhalde kadınsal durumlar diye alttan almaya çalıştım ancak deli gibi eli ayağa titriyordu. "Bir dakika..." deyip hemen şirket telefonunu açtı ve bana uzattı. Tamam bu iyice delirdi diye ona bakarken bir yandan da telefonu kulağıma götürdüm. Telefondaki ses bana bir şeyler sormaya başlamış ben de sırasıyla sorularını cevaplıyordum. Telefondaki kişinin son söylediği sözü idrak edemedim, "Şaka yapıyorsunuz değil mi?" dedim ve Merve'ye bakıp "Dalga geçiyorsunuz benimle değil mi, Hakan'ın oyunu mu?" diye sordum. Merve karşımda elleri hayır dercesine sağa sola savurup "Yemin ediyorum, vallahi şaka değil." dedi. Birden ayağa kalktım, telefondaki kişiye "Lütfen şakaysa bu hiç komik değil." dedim, telefondaki sesin söylediklerini dinledikten sonra şaka olmadığına ikna oldum. Sesin talimatlarını dinlerden hemen bir kâğıda not almaya çalıştım ancak ellerimin titremesine engel olamadım. Telefonu kapadıktan sonra Merve'nin suratına baktım, heyecandan dudaklarını ısırıyor "Ay inanamıyorum, ay ay!" diye gözlerinin içi parlıyordu. İçimde kopan heyecan fırtınasına ben de kapılmamak için hızla sandalyemden çekimi alıp, "Hazırlan, hemen çıkıyoruz." dedim. Merve koşarak odadan çıktı bense masanın üzerindeki notu elime aldım, masanın üzerindeki kahve fincanı bu sefer yere devrildi ancak arkama bile bakmadan hemen odadan çıktım.

Tüm ciddiyetimle karşımdaki adama bakarken halen olanlara inanamıyordum. Yüzüme salak bir gülümseme yapışmıştı. Adamın uzattığı belgeyi imzalarken ellerim titredi ve Merve'ye baktım. Gözleri dolu dolu olmuş mutluluktan ağladı ağlayacaktı. Adam, bana doğru yaklaştı ve elimi sıkarak arabanın anahtarını uzattı.

Kimine göre kader kısmet, kimi ne göre şans... kimileri şanslı kimileri şanssız... Şans; bize anne rahminde mi veriliyordu yoksa bizler doğmak doğabilmekle mi şansı elde ediyorduk? Hayatta hangimiz şanslı olmak için bir şeyler yapmıştık? Ben şanslıyım diye bir şeyleri "istemek" ya da "göndermek" yerine, hangimiz sadece "yapmak" fiilini gerçekleştirmiştik?

Makato'yu beklediğim gün alışveriş merkezinin çekilişle verdiği arabanın yanına gidip ilk kez istediğim bir arabanın nasıl olduğunu merak edip onu yakından görmek istemiştim. Hayatımda hep almak isteyip de alamadığım hayalin kurduğum bir arabaya dokunmuştum ilk kez etrafımdaki kalabalıktan çekinmeden utanmadan sadece kendim için, salt kendim için o arabanın içine oturmuştum. Arabanın deri direksiyonunda ellerimi gezdirirken, Tanrı'yla hiç konuşmamıştım, konsolunu dikkatle incelerken kendimi arabayı sürerken hayal edip evrene bir şey göndermemiştim sadece hayatın bana sunduğu bir fırsatı fark edip şanslı olmak için bir çekilişe katılmıştım. Belki o bileti cüzdanıma Tanrı koymuştu belki de evren sesimi duymuş çekilişi benim kazanmamı sağlamıştı belki de sadece... Sadece bir şey yapmıştım.

Kafanı kaldırıp gökyüzüne bakmadığın sürece martıların gösterdiği balıklar, senin için hep kaçan balık olur.

Profesyonel Hayaller Where stories live. Discover now