Bölüm 12

752 39 2
                                    

Çiçeğin artık söyleyecek bir şeyi kalmamıştı. Kardeşi kara sevdaya tutulmuş ve kurtulmakta istemiyordu. Belki zamanla diye umut ederek odada onu tek başına bırakıp eşinin ve kızının yanına gitti. Burak uzun süren muhabbetin konusunu merak etmişti. Hayat uyuyordu, sessizce odasından çıkıp mutfağa gittiler. Çiçek masanın başına oturmuş kafasını ellerinin arasına almış derin düşüncelere dalmıştı. Kahve makinesini çalıştırıp mutfak tezgâhına yaslandı.

"Çiçek durum o kadar vahim mi?" Deyince dikkatini çekmişti. Çiçek Yaprağın durumunu eşine anlatmış belki bir akıl verir umuduyla ondan yardım istemişti. Ama eşi de bu durumda yapılacak bir şey olmadığını söylemiş sadece zaman bırakmasını istemişti. Ama zaman sürekli Yaprağın aleyhine işliyordu. Her geçen gün biraz daha batağa saplanıyordu. Eşinden yardım dilenircesine baktı

"Çok fena, akşam Ömer'le karşılaşmış ve oradan kaçmış" Deyince hemen sandalyesini çekip yanına oturdu.

"Nasıl yani?"

"Ömer ile karşılaşmış işte. Ama durumunu daha kötü hale getirmiş bu karşılaşma."

"Of" Dedi ellerini saçlarından geçirerek Burak

"Çiçek bir de burada bir doktora göstersek Yaprağı."

"Hangi doktor onun istemediği bir şeye ikna edebilir? Kurtulmak istemiyor ki!"

"Haklısın Çiçek, bunu önce kendisinin istemesi gerekiyor. Anladığım kadarı ile de bu çok uzun zaman alacak. Belki diyorum karşısına birilerini çıkarsak. Ne biliyim hani hoşlanacağı tarzda birileri." Çiçek eşinin söylediğini kafasında evirip çevirdi. Aslında haklı olabilirdi. Ama nasıl planlayacaklardı bunu? Hayat onlara zaman bırakmıyordu. Sabah akşam Hayat Hanım ilgiyi üzerine çekmek için ağlayıp duruyordu. Ağlamasa bile o uyurken başında dikilip onu izliyorlardı. Birbirlerinden habersiz bebeğin ağzına eğilip nefes alıp vermelerini bile dinliyorlardı. Şimdi Çiçek kardeşi için adayları aklından geçirmeye başladı. Aslında Burak'ın ofisinden tanıdığı bir genç vardı. Eşinin de fikrini almak için

"Sizin ofiste Alp var ya ne dersin?" Burak elini çenesine götürüp Alp'i analiz etmeye başladı. Hoş bir delikanlıydı. Muhasebe bölümünde çalışıyordu. Bugüne kadar ters bir davranışını görmemişti. Bayanlara mesafeli davranıyor saygıda kusur etmiyordu. Olabilirdi. Ayrıca buğday tenli, uzun boylu, atletik vücut hatlarına sahipti. Şimdi düşünüyor da Ömer'e benziyordu bu delikanlı. Gözleri ışıl ışıl

"Evet, evet Alp kesinlikle olur. Ömer'e de benziyor. Ama biz bunları nasıl bir araya getireceğiz?" Eşinden olumlu onay aldığı için mutlu olan Çiçek

"Bak şöyle yapalım. Sen Alp'i ara. Baldızını bir yerlere götürüp götüremeyeceğini sor. Bizim bebekle ilgilenmekten fırsatımız olmadığından bahset. Bende Toprağı arayıp bu akşam Yaprak ile gidebilir mi diye bir sorayım. Sonuçta kızı yalnız gönderemeyiz oraya. Toprak yanlarında olsun. "Buldukları çözüm ikisini de mutlu etmişti. Hemen telefonlara sarıldılar. Alp Burak'ın ricasını geri çevirmedi. Çiçek Toprağı aradı

"Toprak bu akşam Yaprak ile bir yerlere gitsen."

"Abla ben de sizden izin isteyecektim!"

"Süper. Tüm izinlere onay verildi."

"Bak, Burak abinin ofisinde Alp diye bir çocuk var. O gelip evden alacak Yaprağı. Belki Ömer'i unutmasına yardımcı olur Alp. Sen de onları yalnız bırakmazsın. Anla işte aralarını yaparız belki" Diye konuştu arka arkaya. Telefonun karşısında onu dinlemekte olan Toprak, kendini koltuğa attı. Gözlerini kapattı. Yılardır sürdürdüğü oyuna devam etti.

"Harika bir fikir! Tamam, abla ben ilgilenirim." Mekânın adını verdikten sonra telefonu kapattı. Gözleri masasının üzerinde ki fotoğrafa takılı kaldı. Boztepe'ye gittikleri gün çekilmişlerdi. İkisi gece yarısına kadar oturmuşlar iki semaver çay içmişlerdi. Her şeyden bahsetmişlerdi. Özellikle Yaprak o gün hiç susmak bilmemişti. Bu durumdan hoşnut olan Toprak can kulağı ile onu dinlemişti. Hiç susmasın istiyordu. Gözlerini ondan ayırmadan saatlerce bakabilmişti Yaprağına. Garsondan onların fotoğrafını çekmelerini istemişti. Toprak kolunu Yaprağın omzuna atmış, iyice kendine çekmişti. Yaprak ise tüm samimiyetiyle gülmüş, Boztepe'nin manzarasını daha da güzelleştirmişti. Sevdiğine baktığı bu fotoğrafta o zamanlarda aklında kimse yoktu. Sadece Toprağındı. Aklı karışık, gönlü dolu değildi. Toprak deli gibi korkuyordu onu başkalarının kollarında görmekten. En büyük korkusu ile dün akşam yüzleşmişti. Yaprak anlattığında gülmeye başlamıştı. Yaprak onun saçma bir aşka tutulduğu için güldüğünü sanıyordu. Aslında o kaybettiği aşkına gülüyordu. Yıllardır korktuğu gerçekle yüzleşmişti. Kaybetmişti Yaprağın kalbini. Zaten hiçbir zaman ona ait olamayacaktı o kalp. Ama en azından gözlerine bakarken sadece ona bakıyordu. Şimdi baktığında ise gördüğü gözler başkasına aitti. Kafasını koltuğa yaslayıp tavana dikti gözlerini. Mevla'nın bir söz geldi aklına...

"UNUTMA, SIR GİBİ SEVERSEN EĞER MURADIN GERÇEKLEŞİR. ÇÜNKÜ TOHUM TOPRAĞA GİZLENİRSE YEŞERİR."

Onun aşkı hiç bir zaman yeşeremeyecek bir tohumdu. Çünkü dini kuralları ailesi de kendisi de çok önemserdi. Sırf bu yüzden sütkardeş oldukları için açılamamıştı ona. Allah korkusu, çevre baskısı ve ailesinin tutumu onu hep geri çekmişti. Ama içinde ki acı öyle bir hal almıştı ki! Artık sadece kendiyle değil, Yaprağa yaklaşacak olan erkeklerle de mücadele etmek zorunda kalacaktı. En büyük oyununu bu akşam oynayacaktı. Onu başka kollara bırakacaktı. Düşüncelerinden çalan telefon sesi ile uzaklaştı. Numarayı tanımıyordu ama açtı

"Efendim"

"Toprak ben Ege" Deyince akşam telefon numarasını verdiğini ama kaydetmediğini hatırladı. Biraz mahcup bir şekilde

"Selam Ege. Nasılsın?"

"Fena değil."

"Yaprak nasıl? Akşam çok iyi görünmüyordu. Hatta berbat diyebilirim. Ne oldu bizim kıza?"

"Eh işte."

"Yahu oğlum konuşma kabiliyetini mi kaybettin?"

"Biraz kafam karışık Ege kusura bakma."

"Sizi görmek istiyorum. Bu akşam buluşalım mı?"

"Biz zaten çıkacağız."

"Yaprak"

"Evet."

"Harika. Buluşuruz işte."

"Olur." Yanında destek kuvvet olması iyi olacaktı. Aklına gelen ile oturduğu yerde doğruldu.

"Sen Ömer Saygın'ı nereden tanıyorsun?" Gülmeye başladı Ege

"Ben onun menajeriyim."

"Hadi canım" Dedi duyduğunun şoku ile.

"Evet, oğlum ya, uzun bir süredir birlikte çalışıyoruz." Toprak aklına gelen olasılıklar ile yerinden kalktı. O Alp denen adamla Yaprağı buluşturacaktı ama işe yaramayacaktı. Onun aklında Ömer vardı. Onu Ömer ile karşı karşıya getirse belki gerçeklerle yüzleşir ve hayatı normale döner. Kendisine ait olamayacaktı bunu kabul ediyordu artık. Ama onun mutluluğu için de elinden ne geliyorsa yapacaktı.

"Ege hemen buluşabilir miyiz?"

"Hayırdır ne oldu?"

"Konuşuruz" Deyip buluşacakları yeri kararlaştırdılar. Toprak telefonu kapattıktan sonra salonda dolanmaya başladı. Sanki göğsü sıkışıyor nefes alamıyordu. Yapacak olduğu şeyi içi almıyordu. Ağır geliyordu ona ama Yaprak'ın mutlu olması gerekiyordu. Bunu yapacak olan kendisi olsa bile yapacaktı. Onun yüzü gülecekti artık.

Yaprak yeğenini kucağına almış sallıyordu. Aslında ağlamıyordu ama kucağında olduğu zaman böyle sallamayı seviyordu. Öyle tatlı bir bebekti ki. Küçük suratında minicik gözler, nokta kadar burun, ağzı ise tıpkı ablası gibiydi. Yeni doğmuş olduğu için yüzündeki kırmızılık henüz tam olarak geçmemişti. Ellerine eldiven geçirmişlerdi. Ablası olmadığı zaman ellerini çıkarıp öpücüklere boğuyordu. Öyle güzel kokuyordu ki. Dünyada bundan daha güzel bir koku olamazdı. 

HIRÇIN DALGALAR (Kavak Ağacı) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now