Çapulcunun Oğlu

843 41 2
                                    

Büyük salonda herkes heyecanla birşeyler konuşuyordu. Hogwarts dedikoduları saatler içerisinde her öğrencinin yorumuyla harmanlanıp tekrar tekrar ağızlarda turlardı. Harry ona gelen öğrencilerin hepsini geri gönderiyor ve hiçbir yorum yapmıyordu. Dedikoduya göre Harry Hermione'yi süpürgede uçurtacak ve uçmayı kabul etmezse ayrılacaktı.

Aslında gayet iyi bir fikirdi. Neden olmasın? Diye düşündü Harry. Böylece ona ne kadar güveniyor görürdü. Kesinlikle deneyecekti... Ron onun bu muzip sırıtışını görmüş olacak ki soru sorarcasına bakıyordu. Harry karşıda Hermione'nin renkten renge bürünmesini izledi. Uçmak Hermione için her zaman bir kabus olmuştu. Ezelden beri sevmezdi uçmayı. Hiç de süpürgeye binmemişti... Harry onu bugün süpürgeye bindirecekti. Bunda oldukça kararlıydı...

-Senin aklından ne geçiyor? Dedi Ron. Yüzünde kocaman bir gülümseme ile ona bakıyordu. Harry bir cevap vermedi.

-Hadi ama yalnızız söyleyebirlirsin, dedi Ron.

-Peki, süpürge fikri iyiymiş diyorum. Sen ne dersin? Dedi Harry umursamazca çatalını ağzına getirirken.

-Ah! Harry onu hiçbir kuvvet süpürgeye bindiremez, dedi Ron.

-Ama ben bindiririm! Dedi Harry. Kendinden oldukça emin görünüyordu.

-Bu anı kaçıramam! Mutlaka izleyeceğim, tabi Pansy ile, dedi Ron. Heyecanlı görünüyordu.

-Astronomi kulesi izlemek için iyi olabilir, dedi Harry.

-Hadi be! Binse de o kadar yükselmene izin vermez! Dedi Ron.

-Göreceğiz bakalım, dedi Harry. İki genç kahvaltılarını bitirdikten sonra ortak salonlarına doğru yol almaya başladı. Koridorlarda öğrenciler bölük bölük bu konuyu konuşuyordu. Harry gayet rahat bir şekilde elleri ceplerinde yürüyordu. Bu konu sanki onun hakkında değilmiş gibi davranıyordu. Bu alışkanlığı çok önce edinmişti. Artık ona bakan gözlere sinirle cevap vermek yerine görmezlikten geliyordu.

Ortak salonda kırmızı koltuğa oturup Ron'la sohbet etmeye başladılar. Harry arada bir saati de kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. Sonuçta ondan önce orada olmalıydı. Vakit sanki inadına geçmiyordu. Sanki Harry'ye inadına yavaşlıyordu...
Ron onun bu heyecanlı haline gülüyor ama birşey söylemiyordu. Harry pencereden dışarı baktı. Dışarıda gerçekten muhteşem bir hava vardı. Yavaş yavaş yaz geliyordu.

Saate son bir kez bakıp hızla yerinden kalktı. Ron'da onunla kalkmış ve Pansy'nin yanına gitmeye başlamıştı. Harry içini bir heyecanın sardığını hissetti. Ya kabul etmezse? Ya ayrılmak isterse? O zaman Harry bir daha onun yüzüne bakmazdı... Bu düşünceler arasında Qiddicth sahasının önüne gelmişti. Bir ağacın dibine süpürgesini koydu ve beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra o da gelmeliydi. 

Harry'ye sanki dakikalar geçiyormuş gibi geliyordu. Vakit yaklaştıkça Harry'nin içini başka bir endişe daha sardı. Ya gelmezse? Ama bu düşüncesi yıkıldı. Hermione yavaş yavaş geliyordu karşıdan. Halinden korktuğu anlaşılıyordu.. Harry onun bu haline gülümsemeden edemedi. Her haliyle bu kadar tatlı olmayı nasıl başarıyordu?

-Harry? Diye sordu çekingence Hermione.

-Hermione? Diye cevap verdi Harry.

-Ben-
-Ben-

-Tamam -
-Tamam -

-Önce sen -
-Önce sen -

İkisi de birden kızardı. Aynı anda aynı şeyleri söylemeyi nasıl başarıyorlardı?

-Pekala önce sen, dedi Harry. Centilmenlik yaparak sözü ona verdi.

-Harry ben seninle barışmak istiyorum. Sonuçta kavgamız saçmaydı... Özür dilerim bağırmamalıydım, dedi Hermione.

Bir Serçenin Gözyaşı Kadar...Where stories live. Discover now