Kendine İyi Bak

584 29 6
                                    

Yavaş adımlar ile büyük salona indi Harry. Her yerde yaralılar vardı. Ortaya ölüler yatırılmıştı ve aileleri onlarla vedalaşıyordu. Sinir krizi geçirenler, eve gitmek isteyenler vardı... Savaş bütün şiddeti ile vurmuştu Hogwarts' ı... Yerde yatan bedeni görünce Harry'nin içi burkuldu. Colin.. Daha reşit bile değildi. Gizlice kalıp savaşmış olmalıydı. Onun iki sıra ilerisinde Weasley ailesi vardı. Draco ve Pansy de yanlarındaydı. Hepsi tek bir kişi için göz yaşı döküyordu. Hermione ilginç bir şekilde ortalarda yoktu, belki de onu arıyordu koridor koridor... Ve en köşede iki kişi vardı ki Harry'ye katlanılamaz bir acı çektiriyordu. Remus ve Tonks.. Onların daha minik bir bebeği vardı. Böylece bırakıp gidemezlerdi onu... Harry'nin bütün ailesi gitmişti..  Gerçi ne anlamı vardı ki, o da şimdi gidiyordu... Sadece son kez Hermione'yi görmek istemişti.. Daha fazla nefessiz kalmadan hızla büyük salondan çıktı.

Kimse yoktu ortalarda, herkes büyük salonda olmalıydı. Harry yine de üzerine pelerini geçirdi. Yavaş adımlarla ilerledi sonuna doğru. Bahçeye çıktı, ilerledi.. Ama sonra onu gördü. Hermione her yerde onu arıyordu. Yüzünde kurumamış göz yaşları ile onun adını haykırıyordu bütün araziye... Harry kaç dakika onun bu nafile çabasını izledi bilmiyordu. En sonunda kendine gelip yeniden yürümeye başladı. Tam da Hermione'nin yanından geçti ve gitti.
"Harry..." diye mırıldandı Hermione. Hissetmiş miydi yani? Harry olduğu yerde kalmıştı. Bir yanı devam etmesini, diğer yanı ise geri dönmesini söylüyordu. Yavaşça arkasını dönüp ona baktı. Evet, yerde ayak izleri vardı ve tam da onun olduğu yerde bitiyordu.
"Harry, Harry ortasın biliyorum!" Dedi Hermione. Sesi Bu sefer çok daha emindi. Hızla göz yaşlarını sildi ve Harry'nin önünde durdu. Titrekçe elini uzatmıştı ileriye doğru. Harry, onun gözündeki korkuyu görebiliyordu : ya burada değilse?

Yine de elini indirmedi ve pelerini kavradı. Yüzüne rahatlama yavaş yavaş yayılmıştı genç kızın. Pelerini Harry'nin üzerinden çekip içten bir tebessüm bıraktı.
"Her yerde seni aradım! Gittin sandım ona sonra da - Harry Neville Nagini'yi öldürdü. Dumbledore'un ofisinin orada, seçmen şapkadan kılıcı çıkardı ve yılanın - yılanın başını kesti.." dedi Hermione. Yüzünde muazzam bir tebessüm vardı.
"Bir şey söylemeyecek misin?" Diye sordu Hermione biraz daha endişeli bir ses tonu ile. 
"Biliyordun değil mi?" Dedi Harry. Sesi kullanılmamaktan çatallaşmıştı. Hermione'nin yüzünden aynı anda bir sürü duygu geçti.
"Gitme... Gitme Harry ben araştırıyorum. Bulucam ben bir çözümünü, lütfen gitme.." diye yalvarmaya başladı Hermione.
"Ne zamandan beri biliyordun?"
"Godric's Hollow'daki olaydan sonra ben, sadece şüphelendim.. " dedi Hermione.

Harry ne diyeceğini bilemedi. Onu son görüşünde de böyle sessizlik içinde bekliyordu.
"Herkes sana emanet, kendine iyi bak."
"Harry hayır. Hayır lütfen yapma.. " dedi Hermione. Sesi fısıltıdan biraz yüksekti. Gözlerindik yaşlar yeniden firar etmeye başlamıştı.
"Başka yolu yok, hortkuluğu ben de. Benim de yok edilmem lazım.." dedi Harry. Daha fazla ne kadar dayanabilir, bilmiyordu?
"Gidelim buralardan! Uzaklara gidelim. Kimsenin bizi bulamayacağı bir yere.." Bu cümle genç kızın ne kadar yıkıldığını gösteriyordu. Ne kadar acı çekerse çeksin, kaçmayı asla düşünmeyen Hermione Granger, şimdi bu savaşta kaçmak istiyordu. Harry ona derin bir iç geçirmeye baktı.
"Gidemem..." 
"Gelirim arkandan. Umrumda bile olmaz. Yaparım bilirsin." Dedi Hermione.
"Söz verdin."
"Bozarım..."

"Yapmazsın biliyorum..." dedi Harry. Hermione daha beter hıçkırmaya başladı.
"Bu kadar mı yani? O kadar direndin! Seni öldürmeyi başaramadı! Şimdi kendi ayaklarınla mı gideceksin?" 
"Aynı şey değil... " dedi Harry. Kalbi az önce sanki yüksek bir uçurumdan düşmüş gibi can çekişiyordu...
"Lanet olası aynı şey! Bir kere kendi hayatını düşün!" Diye bağırdı Hermione.
"Benim hayatım yok! Bunca zaman kandırıldım! Lanet olası ben doğmadan belirlendi kaderim! " dedi Harry. Duyguları yavaş yavaş firar ediyordu.
"Dumbledore senin kazanacağını düşünüyordu." Diye savundu Hermione.
"Dumbledore... " diye acıyla söyledi Harry. " Beni zamanı geldiğinde kendi ölümüme gideyim diye eğitti.. Ben onu  için bir askerden farklı değilim.."

Hermione ona kahverengi gözlerini dikmiş, sözsüz bir şekilde yalvarıyordu. Gitmemesi için, içten içe dua ediyordu. Harry onun bütün yüz hatlarını ezberlemek istercesine bakıyordu. Her şeyini aklında tutmak istercesine..  Bir daha göremeyeceği bu yüze... Onun kalbinde kelebek sürüleri uçuşturan bu kıza..
"Bana bağlı kalma..."
"Ne?" Diye sordu Hermione.
"Bana bağlı kalma, hayatını kur. Çocukların olsun... sana benzeyen bir kız, belki de senin gözlerine sahip bir erkek... mutlu bur ailen olsun.." dedi Harry. En büyük temennisi buydu şu anda.
"Sensiz nefes mi alabileceğim ki, bir yuvam olsun!" Dedi Hermione. Ama Harry onu duymazdan geldi.
"Sadece ölüm yıldönümlerimde mezarımı ziyaret edersen mutlu olurum.." diye devam etti Harry.
"Olmayacak öyle bir şey! Bırakmayacağım seni.."

"Sadece bir şeyi unutma, seni çok sevdiğimi... senin daha iyi bir dünyada yaşaman için tereddüt etmeden ölüme gittiğimi... senin için her şeyi yapabileceğimi unutma.." dedi Harry. Hermione durdu ve Harry'nin sol kolunu açtı. Orada, aynı kendi kolundaki  gibi... bulanık.
"Bu yeterliydi benim için... ölene gerek yok." Hermione bu cümleden sonra omzundaki tanıdık kıpırtı ile gözlerini yumdu. Snitch yine iş başındaydı... Harry onun elini daha fazla sıktı ve dudağına minik bir buse bıraktı. 
"Kendine iyi bak... seni seviyorum.. "
"Ben de seni seviyorum... Ama gitmene izin vermem.." dedi Hermione. Hâlâ elini sıkıca tutuyordu.
"Özür dilerim... " diye fısıldadı Harry.
"Ne için?" Diye sordu Hermione kafa karışıklığı ile.
"İmperio." Hermione'nin canlı kahverengi gözleri donuklaştı ve Harry'nin elini bıraktı. Sonra da aksak adımlar ile şatoya doğru yürümeye başladı...

Harry o şatoya tamamen girene kadar bekledi. Tamamen gözden kaybolunca da pelerini yeniden üzerine geçirdi. Yeniden ormana doğru yürüyordu işte. Kalbi heyecanla atıyordu. Sanki inat ediyordu, yaşamak için. İnatla savaşıyordu. Ama az sonra kaybedecekti bu savaşı. Aklında, hala Hermione'nin dolu gözleri vardı. En baştan yapmamalıydı. Onunla birlikte olmamalıydı. Nereden bilebilirdi ki böyle olacağını? Ormana girince torbasından snicht'ini çıkardı ve dudaklarına bastırdı.
" ölmek üzereyim..." snicht açıldı ve içinden bir taş çıktı. Harry de taşı alıp elinde üç kere çevirdi. Sonra aniden etrafında dört kişi belirdi. Annesi, babası, Sirius, Remus...
"An - anne?" Diye sordu Harry yüreği sıkışarak.
"Evet Harry?" Diye sordu annesi. Harry şokla baktı onlara.
"Siz, siz burada mısınız?" Diye sordu Harry.
"Elbette buradayız.." dedi babası. Harry minik bir tebessümle onlara baktı.
"Remus ben- ben özür dilerim. Senin çocuğun vardı.."
"Önemli değil Harry. Bu senin suçun değildi... Eminim büyüyünce anlayacaktır." Dedi Remus anlayışlı bir ses tonuyla.

"Siz benim yanımda mı olacaksınız?" Diye sordu Harry.
"Sonuna kadar seninle olacağız." Dedi babası güven verici bir ses tonuyla. Harry onlara özlemle baktı.
"Ölmek can acıtır mı?" Diye sordu Harry. O engelleyemeden kelimeler ağzından dökülmüştü bile...
"Hayır. Uykuya dalmaktan daha kolay, daha çabuk!" Dedi Sirius muzip bir gülümseme ile.
"Yanımdan ayrılmayın." Dedi Harry.
"Biz her zaman yanındaydık Harry..." dedi annesi. Harry ise burukça gülümsedi.

Bir Serçenin Gözyaşı Kadar...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin