Kızın gözleri hayret verecek kadar irileşti ve elini tuttuğu iki kızı derhal serbest bıraktı. Sonra da öyle tiz bir sesle "Neeee?" diye bağırdı ki, kulaklarını elleriyle kapamak istedi Taha. Kız bağırıp çağırmaya başladığında söylediklerini dinlemekten çok, etraftaki camların patlamamasına şaşırmakla meşguldü.
"Bu ne saçma bir şey böyle? Senin neyin var? Ne demek ayrılmak istiyorum?"
Harun'la Alara'nın sözleri kafasının içinde yankılandı. Açıklama yapmak yok, unutma! Açıklama yok.
"Ayrılmak istiyorum işte."
Yasemin inanmaz gözlerle ona bakıp yutkundu. "Ne sebeple?"
Heyecan ve merakla onları izleyen Harun ve Alara'ya kaçamak bir bakış attı ve dile getiremediği soruyu bakışlarıyla anlatmayı umdu. Hani sebep sormazdı?
Harun bir kez daha omuz silkmekle yetinirken, Alara başını iki yana sallayarak ve gözlerini kocaman açarak cevap verdi. Taha onun ne söylemeye çalıştığını aşağı yukarı anladığını düşündü.
Açıklama yok, sakın açıklama yapma. Ne yaparsan yap ama SAKIN sorunun o olduğunu söyleme!
Arkadaşının cevabından koca bir hiç çıkardığı için –eksik olmasın- kızın tavsiyesine uymaya karar verdi ve dilinin ucuna kadar gelen cevapları yutup, "Bilmiyorum." dedi. Orada bıraksa hiçbir sorun çıkmayacaktı ama kızın patlamak üzere olduğunu görünce aceleyle devam etti. "B-ben çok sıkıldım, tamam mı? Kalori hesapları, günde üç litre su içmek, çilekli dudak parlatıcısı falan... Her şey aslında... Bilmiyorum, Yasemin. Bunlar pek benim olayım değil ve daha fazlası kaldıramazmışım gibi geliyor."
"Sana inanamıyorum!" diye ciyakladı kız gittikçe tizleşen ve incelikten yer yer çatlayan sesiyle, yüzünden okunan tek şey müthiş bir incinmişlikti. "Kalori hesapları ve dudak parlatıcısı senin içindi. Günde üç litre su da vücudumuz için..."
"Yasemin söylemek istediklerim onlar değildi aslında." diye sözünü kesti. Olayı nasıl toparlayabileceğini düşünüp duruyordu ama beyni bomboştu. Biri düşünme eyleminin gerçekleştiği kısma krater büyüklüğünde bir delik açmıştı sanki. "Bu seninle ilgili değil. Seninle ilgili bir şey değil, tamam mı?"
"Öyleyse, neyle ilgili? Ya da kiminle mi demeliyim?"
Buna ne diyeceğini hiç bilmiyordu işte. Kızın imasını kabul edip hayatında biri olduğunu söylese yakasından asla düşmeyeceğini biliyordu. Sorunun o olduğunu yinelese olay daha da büyüyecekti. Ne yapabilirdi? Böyle bir durumda ne yapılabilirdi ki?
"Sorun sende değil." diye tekrar etti kız kollarını göğsünde kavuştururken. Alara'nın tüm uyarılarına rağmen aklına ilk gelen şeyi düşünmeden söyledi. "Sorun bende."
"Bunu söylemiş olamazsın!"
Sandalyesinden hışımla kalktı ve Taha'nın tam karşısında durdu. Kızla ilk defa tamamen aynı fikirde olduklarını fark edip şaşırdı genç adam. Bunun tam da ayrıldıkları sırada olması ne tuhaftı. Daha tuhaf olansa kızın birazdan boğazına sarılmaya hazırlanıyormuş gibi parmaklarını esnetmesiydi. Geçen hafta Alara onu bu konuda uyardığında söylediklerini pek ciddiye almamıştı; ama şimdi hata ettiğini düşünüyordu.
Kafeteryadaki başların birer birer onların masasına döndüğünü görünce biraz rahatladı. Bu kadar çok şahit varken Yasemin onu boğmaya cesaret edemezdi. Edemezdi, değil mi? Kız bakışlarıyla ruhunda bir delik açmaya çalışıyormuş gibi gözlerini kendisine sabitlediğinde yutkundu. "Bakışlar öldürebilseydi..." sözünü hatırladı iradesi dışında. Kendisine böyle bakmayı sürdürürse kızın biraz sonra cinayetten hüküm giyeceği kesindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Kulübeli Çocuk
Teen FictionBazen bir şeyleri gerçekten görebilmek için ambalajın altındakini ya da belki ötesindekini görmek gerekir. Zaten en güzel şeyler hep en garip ambalajlarla gelmez mi önümüze? *Önemli Not*: Bu hikaye, üç kısa hikayeden oluşmasını planladığım Bilimkur...