26. Bölüm

240 51 15
                                    

Bütün vücuduma elektrik şoku verilmiş gibi titriyordum. Hissetmiyordum, düşünmüyordum sadece titriyordum. Hissedemiyordum çünkü düşünemiyordum. Yine aptalmış gibi ona inandığımı düşünmek istemiyordum. Yine mi kullanmıştı beni? Yine mi Tuğçe'ydi istediği kişi? Benimle işi bittiğini söylerken canı hiç acımamış mıydı? Beni bu kadar kolay yoksayabiliyor muydu? İzin veremezdim. Buraya kadar gelmişken, sabaha kadar onu burada beklemişken buna izin veremezdim.

"Nereye giriyorsun be sen?" Tuğçe'yi arkamda bırakırken söylemişti bu sözleri.  Daha doğrusu cırlamıştı.

"Kes sesini sürtük."

Şu an düşünemiyordum sadece yapmak istediğim şeyi yapıyordum. Çünkü eğer şu an yapamazsam bir daha hiçbir zaman yapamazdım. Ve yapmazsam içimde kalırdı. Acaba mı derdim? Acaba benim olduğumu mu bilmiyordu? Onu öğrenmeye gelmiştim.  Ya beni başkasıyla karıştırmışsa? Onun ağzından duymak istiyordum bir kez de. Gözlerimin içine baka baka söylemesi gerekiyordu benimle işinin bittiğini. Yoksa inanmazdım. Zaten bütün hücrelerim  inanmamak için can atıyordu.

Ayaklarının sehpaya uzatıp bacak bacak üstüne atmış elinde şarap vardı. Üstü çıplak  altında eşofman vardı. Saçları dağılmış suratı asıktı. O da sanki burada olmaktan hoşnut değilmiş gibiydi. Gidebilirdik buralardan.  Giderdim onunla her yere.

O doğru yaklaşırken yavaşladı adımlarım. Elimde değildi ama gözlerim şimdiden dolmaya başlamıştı. Onun bu gece onunla... Beraber geçirmesi bile canımı yakarken Tuğçe'yi onun tişörtüyle görmek...

"Ben geldim Savaş." Yanına yaklaşıp elini tuttum. Bu benim için kolay bir şey değildi. Hele bu benim için hiç kolay bir şey değildi.  Üstelik elini tuttuğum kişi Savaş ise.

Yüzüme bakmıyordu. Ama elini de çekmemişti. Dolan gözlerimden bir damla yaş aktı. Onun için dolan gözlerimden bir yaş daha aktı sırf bana bakmıyor diye. Gidip benim düşmanımla öpüşse ben de çok kızardım, bağırdım ama dinlerdim.

"Geldim Savaş. Senin için geldim."

"Benim için geldin ha? Yoksa o sikik savmadı değil mi seni başından? Öpüşecek kimseyi bulamayınca bana mı dönüyorsun?" Sanki dediği her bir sözcük demirden alevlere bulanılmış bir şekilde kalbime saplanıyordu. Her bir defasında en derinine iniyordu. Her bir defasında daha çok acıtıyordu.

"Dinle Savaş. Bizim için yapt..."

"Eskiden gözüne baktığım da bile heyecanlanırdım ama şu an dokunduğun yerlerden bile tiksiniyorum." Dedi kolunu elimden çekerek. Benden bu kadar tiksiniyor muydu gerçekten? Ben onun için bu kadar çok uğraşırken, çabalarken onun bu yaptığı... Affederim. Binlerce kez hakaret etsin binlerce kez küfür etsin yinede affederim. Ama bırakıp gitmesin.

"Savaş bilmiyorsun. Dinle yalvarırım." Hayatım boyunca hiçbir zaman yapmadığım yapmayacağım bir şey yaptım. Diz çöktüm önünde. O oturuyordu zaten. Daha rahat gözüküyordu şimdi yüzü. Daha rahat görebiliyordum onun yüzünü. Daha rahat görebiliyordum bana bakmayan gözlerini. Daha rahat görebiliyordum Tuğçe'yi öpen dudaklarını.

"Bitti." Ayağa kalktı. Bakmadı yine yüzüme. Bakmamalıydı. Görmemeliydi bu halimi. Ellerimden destek alarak doğruldum. Tuğçe kapıda bizi izliyordu. Üzülmüş gibi bir hali vardı. Ya da ben şu anki durumumun vahimliğinden öyle düşünüyordum. Tuğçe bile bana acıyordu. Tuğçe'nin bile acıyabileceği vaziyete gelmiştim. Ben evden çıkana kadar ikiside hiçbir şey söylemedi. Şaka yaptım dese affederdim. Yalan söyledim dese affederdim. Ama demedi. Bana onu af edebileceğim bir  neden bırakmadı.

Bazen uçurumun kenarında hissederiz kendimizi ,bazen ormanın en karanlık derinliğinde, bazen okyanusun dibinde, bazen de gökyüzünün en yüksek yerinde. Ben kendimi gökyüzünden en sert kayalığa  yuvarlanmış gibi hissediyordum. Kendimi açıklamak için girdiğim evden, sevdiğim adamın ağızdan sevmediğim kadının yanında bizim için kullanabileceği en sert kelimeyi duymuştum. "Bitti." Söylemesi bu kadar kolay anlamı o kadar zordu. Belki her ikisi de onun için kolaydı ama benim için telaffuzu bile deveye hendek atlatmak kadar zordu.

Gelecekteki Geçmiş (Tamamlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin