56.bölüm-Hayata yeniden başlangıç...

1.7K 81 0
                                    

GÖKHAN’DAN

Dünyada inanmazdım böyle biteceğine. Hayallerimin yıkılıp beni imkânsızlara sürükleyeceğine hiç inanmazdım. Yüreğimin üstünde derin bir yara var. Kapanmıyor, kabuk bile bağlamıyor. Sürekli kanıyor yaram. Bavulumu da elime alıp yavaş adımlarla otel odasından çıktım. Ayşe’nin odasının önüne geldiğimde gözlerimde ki kederi saklamak için gözlüğümü taktım. Ümitsiz ve yorgun adımlarla otelden çıkıp kiraladığım arabaya bindim. Başımı koltuğa yaslarken gözlerim cennet gözlümü arıyordu. Sanırım erken çıkmıştı. Serginin yapılacağı yere geldiğim de arabamı ileride durdurup sergi salonuna yaklaşmaya başladım. Gözlüğümü çıkarmadan sergi salonuna girdim. Ayşe’yi gezerken ileride ki gazeteci topluluğunun arasında o adamla beraber konuşma yaptığını gördüm. Adımlarım yavaştı ama kalbim tam tersiydi. Ne yapacağımı bilmeden salonda yürümeye başladığımda dikkatimi resimler çekti. Ve gördüğüm şeylerle gözlerimden süzülen yaşlara mani olamadım. Titreyen ellerimle gözlüğümü çıkarırken bütün resimlerde ıslak bakışlarım dolanıyordu. Karşımda ki resimde beyaz bir araba, içinde gözlüğü ile duran ben.  Evet, bendim bana benziyordu. Arabanın üstüne de oturmuş bir kız vardı. Ayşe anılarımızın resmini yapmıştı. Bir diğerinde gondola binmiş iki kişi. Kızın başı çocuğun omzuna düşmüş. Ve çocuk endişe ile başını çevirip kıza bakıyor. Bu da bizim anımızdı. Yaptığı her resimde biz vardık. Bizim anılarımız, bizim aşkımız. Ve en son baktığım resimler nefesimi kesiyordu.  Birinde bizim evin salonunda iki kişi karşı karşıya duruyor. Kızın kolunu bir eli ile sıkmış bağıran bir adam. Ve karşısında çaresizce ağlayan kadın. Bütün suçluluk duygusu kalbime yeniden dolmuştu. Kendime bir kez daha kızarken diğer resim ile ayakta duramayacak haldeydim. Tek başına karanlıklar içinde duran kadının eli karnında, gözleri yaşlı. Ve bulutların üstüne çizilmiş bir bebek.   Hıçkırarak ağlarken gözlerimi Ayşe’ye çevirdim. O hala kalabalığın arasında konuşma yapıyordu. Duvara sinerken onu dinlemeye başladım.

‘’Elena hanım, bu anılar adlı çalışmanızın sizin için çok önemli olduğunu herkes biliyor. Geçmişte tanıdığım bir kadının hikâyesi demiştiniz. Peki, bu hikâyeyi resmetmeniz için ne sizi etkiledi?’’ diye İngilizce soru soran kadın muhabirin sorusu ile Ayşe hüzün dolu gözlerini resimlerine döndürdü. Yanında ki adam ona sanki destek olmak istercesine elini tutuğunda kalbim inanılmaz sızlıyordu. Ayşe derin bir nefes verip ‘’Bu hikâye çok güzel bir aşk hikâyesiydi. Beni etkileyen çok saf bir aşk olmasıydı. Ama dikkat ederseniz geçmiş zaman olarak söylüyorum. Artık o saf aşk yok. Benim bu hikâyede artık gördüğüm şey yalnızlık ve acı.’’dedi. Her sözü şimşek olup kalbim ve beynimde çakıyordu. Derince nefes alıp alnımı duvara yasladım. O anda yine muhabir kadın soru yöneltti.

‘’Peki, Elena Hanım, bu aşk hikâyesi anladığımız kadarı ile kötü sonuçlanmış. Ama herkes bu sonu merak ediyor. Bize açıklar mısınız?’’ dediğinde Ayşe yanında ki adamın elinin üstüne diğer elini de koyup sımsıkı tutundu. Ve verdiği cevapla kendime isyan edip salondan koşar adım çıkmam bir oldu.

‘’B u hikâyenin sonunda kadın öldü.’’ Dedi.

Arabamın yanına geldiğimde sesli seli nefes alıyordum. Doğru söylüyordu. Ben onu öldürmüştüm. Bebeğimi de öldürmüştüm. Ve yetinmeyip kendimi de öldürmüştüm. Ben katildim. Acımasız, nankör bir katil. Aşkının değerini bilmeyen bir katildim. Öfke tüm bedenimi sararken arabanın camına sağ elimle yumruk attım. Kırılan cam parçaları büyük bir sesle zemine dökülürken, parçaladığım elimden kırmızı sıvı süzülüyordu.  Deli gibi ağlıyordum. Yanımdan geçenler korku dolu gözlerle bana bakıyorlardı. Arabaya yaslanıp kendimi harap etmeye devam ettim.

****

AYŞE’DEN

Sorulan her soruda aklıma geçmişim yeniden doluyordu. Ve içimde bitmek bilmeyen özlemde doluşurken ayakta zor duruyordum. Özgürün eline iki elimle sımsıkı sarılırken aklımdan ve kalbimden geçen sözcükleri sıraladım. Evet, ben ölmüştüm. Hem de Gökhan’ın beni kapıya attığı o saniyede ölmüştüm. Belki şu an bana herkes kızıyor.  Belki de abarttın diyorsunuz. Saçmalıyorsun diyorsunuzdur. Ama şöyle düşünün, şu hayatta sizin için her şeyden, herkesten daha önemli bir adam var. Siz ona kör kütük âşıksınız. O öl dese ölecek kadar seviyorsunuz. Kimseye güvenmediğiniz kadar ona güveniyorsunuz. Hem de çok güveniyorsunuz. Onsuz yaşamayı, nefes almayı bile düşünemiyorsunuz. Şu hayatta kimsesizliğinizi size unutturabilecek kadar güçlü bir adam o. Her şeyden önemlisi o sizin eviniz, aşkınız, sığındığınız tek liman. O olmayınca kendinizi çok korunmasız hissediyorsunuz. O sizin kahramanınız. Ama öyle bir şey oluyor ki, o adam sizin nasıl acı çektiğinizi görmüyor. Bu dünyanın bütün kötülüklerine karşı sizi tek bırakıyor. Sizi bir sokak kedisiymiş gibi vurup, sokağa atıyor. Umurunda bile olmuyorsunuz. Sizi dinlemiyor. Kalbim acıyor, kanıyor diyorsunuz ama o eline bir bıçak alıp devalarca kalbinize saplıyor. Ben hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamıştım. Öyle kelimeler söylemişti ki her söylediği söz baltaydı sanki. Kalbimi kıymaya çevirmişti. Bende benden kalan hiçbir şey koymamıştı ki. Tek istediğim ölmekti. Ama o an bebeğim vardı benim için. Ondan bana kalan tek şeydi o. Arabaya bindiğimde tek istediğim oradan uzaklaşmaktı. Ama bilincimi arabayı kullanırken kaybedeceğimi bilmiyordum ki. Ve o bilincimi kaybetme sebebini öğrendiğim de Amerika'ya yeni gelmiştim.  Kendimi suçlayıp herkesle ilişkimi kestiğimde öğrenmiştim. Ve ne yazık ki öğrendiğim şeyle nefretim daha da artmıştı. Ve Gökhan’dan bu kadar çok nefret etme sebeplerimden bir diğeri o olmuştu. Gökhan bebeğimizin katiliydi. Ondan ayrılırken kızgınlığımdan öyle söylüyordum. Aslında onun o konuda suçu yoktu. Öyle biliyordum. Ama Amerika’da Alex’den öğrendiklerim beni tamamen yıkmıştı. Benim bilincimi kaybetme nedenim düşük yapmammış. Ağır bir darbe almışım. Gökhan beni yere hızla ittiğinde ağrım başlamıştı ama böyle bir şeyin olacağı aklıma gelmiyordu. İşte o an yere düşmem ile aldığım darbe yüzünden bebeğimi düşürmüştüm. Ve kaza yapma nedenim de buydu. Arabayı kullanırken bilincimi düşük yaptığım için kaybetmişim. O an yaşadığım acıdan bunun farkında değildim. O zamanlar kendimi de çok suçluyordum. Dikkatsizliğimden kaza yaptım sanıyordum. Ama işin aslı öyle değildi. Âşık olduğum adam bebeğimin katiliydi. Ve ben bu yüzden defalarca ona dönmek istesem de dönememiştim. Onu her gördüğümde ona karşı kızgınlığım artıyordu.  Ve ayaklarım yere çivilenip ona gitmemi engelliyordu. Gazetecilerin yanından ayrılırken gözlerimden süzülen yaşlara mani olamadım. Hayatım, berbattı. Ne kadar yüzüme maske takıp, gülümseyerek dolansam da hala içim kan ağlıyordu. Ben anne olamadığım için mutsuz değildim ki. Ben âşık olduğum adamın, Gökhan’dan olan bir bebeğe anne olamadığım için mutsuzdum. Oysa ne çok isterdim onun çocuğunun annesi olmayı. Ama artık imkânsızdı. Artık bizim için umut yoktu. Zaten sekiz yıl geçmişti aradan. O çoktan birini bulup evlenmiştir. Ben kimim ki beni ömrü boyunca düşünüp, sevsin. O zamanlar kapının önüne hemen atacak kadar değerim vardı gözünde. Peki ya şimdi, onun için hiçbir değerim yoktur. Eğer beni önemseseydi hemen şimdi karşımda olurdu. Bütün dünya televizyonlarında görüntüm çıkıyor. Üç yıldır en iyi ressam ödüllerini ben alıyorum. Herkes tanıyor beni. Eğer beni bulmak isteseydi üç yıl önce bulmuş olurdu. Bu saatten sonra karşıma çıksa da artık bir anlamı yok.

TESADÜFWhere stories live. Discover now