Chapter eighteen

1.1K 112 63
                                    

Taeyong bomboş hissediyordu.

Blog sayfasını açmış ve yüzlerce kelimelerle dolu bilinçsizce yazdığı ekrana bakıyordu.

Jung ailesinin hayatlarını bir anda elinden alabilecek olan yazıya.

Dört saat laptopun karşısında geçmişti, Yuta evden çıkmış ve Doyoung'a bakacağını söylemişti. Fakat Taeyong'un düşünebildiği şey sadece önündeki yazıdaydı. Elleri bilinçsizce hareket etmişti sanki. Bilinçaltından gelen kara bir el klavyeye ulaşmış ve bu pis yazıyı yazmıştı. Ailenin suratına çarpacak olan gerçeklerden, acı gerçeklerin hepsini yazmıştı, hiçbirini atlamamıştı. En ince ayrıntısına kadar. İnce ince işlemişti kelimeleri oraya. Kelimelerini ve cümlelerini özenle seçmişti.

Gazeteciliğinde sayfalar dolusu yazı yazsa da, ailelerin gerçeklerini yüzlerine çarpmış onca yazı yazda da en acımasız olanı buydu. Bunun üstüne hiçbir yazısını tanıyamazdı. Okumuş olduğu yüksek okulda öğretilenden daha acımasız ve daha ağır bir tokattı bu yazı. Korkutucu derecedeydi, çok ağırdı. Altından kalkınabilecek türden değildi.

Taeyong elini kalbine koydu. Sızlamıyordu.

Hemde hiç.

Neden?

Küçüğü düşünmüyordu bile. Aklından uçup gitmişti. Dudakları yanmıyordu, elleri muhtaçla ona gitmek istemiyordu. Yazıyı yazarken elleri bile hiç titrememişti.

Neden?

Taeyong bunu kendine sertçe söyledi.

"Bu aşk değildi, bu aldatmacadan başka bir bok değildi. Sikeyim, neden bunca vakit kaybettim ki? Onun beni kandırmasına resmen izin verdim. Bilgileri ilk duyduğum gün yayınlamalıydım!" mouse ile oku aşağıdaki butonlara götürdü.


Blog yazısı:

[ YAYINLA / SİL ]


Taeyong istemsizce yutkundu.

Durdu.

Sonra gözlerini kapatıp bir anda yayınlaya bastı. Titrek bir nefes verip gözlerini yavaşça açtığında ekrana baktı. Avuçları şimdi terlemeye başlamıştı. Dudakları ise kurumuştu. Açtığında ekranda yayınlandı yazısını görmüşse yazı çoktan profilinde yayınlanmış olmalıydı. Kayda değer takipçileri ise çoktan okumuştu.

Ekranda yayınladığına dair bir bilgi mesajı yoktu. Neden yayınlanmamıştı?

Taeyong tuttuğu nefesini verdi. Ellerini sarı düz saçlarına geçirdi. Kafasında dönen çarkları ve onların seslerini durdurmaya çalıştı. Kalbi öyle hızlı çarpıyordu ki kulakları uğulduyordu. Koyu gözlerini sakinleşmek için kapattığında aklına gelen ilk şeye odaklandı.

Jaehyun.

Kafasını amansızca iki yana salladı. İnkar etse de o isim dudaklarına kadar geldi. Bir isim bedenine ve zihnine nasıl bu kadar tepki verdirebilirdi?

Aşık olmuştu.

Sanat merkezinde gördüğü sanat çocuğa aşık olmuştu, gülümsediğinde gamzeleri çıkan, kumral parıldayan saçlı çocuğa; Jung Jaehyun'a aşık olmuştu.

Planını uygularken ona kapılmıştı, o okyanusun sonsuzluğu gibi kahverengi derin gözlerine düşmüştü. Ellerini hiçkimsenin tutmadığı gibi tutuşuna aşık olmuştu. Planında bunların hiçbirini hesabına katmamıştı Taeyong.

Aşk bütün yapılan hesapları ve planları bozmuştu. Aşk Lee Taeyong'u yakalamıştı. Kaçması mümkün değildi.

Oturduğu tekerlekli sandalyede döndü ve kafasından o isim gidene dek saçlarını çekiştirdi, olmuyordu. Bedeni olmadığı kadar sıcaklıyordu şimdi, istekle yanıp tutuşuyordu. Kulaklarında çınlıyordu onun ismi.

journalist // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin