×25×

713 45 108
                                    

"Britanya, onu çağırdığına emin misin? Yarım saat oldu ve hala haber yok."

"Ah! Lanet olsun! Kesin yine trip atıyor!"

Amerika gülerken Britanya söylenmeye çoktan başlamıştı bile. Gözleri şiddetle parlıyordu ve bedeni kaskatı kesiliyordu. Elleriyle havayı sıkıyor, Fransa'dan ne kadar nefret ettiğini mırıldanıyordu. Sakin ve barışçıl sarayın atmosferi, yeni üyesi ile sürekli mahvolup duruyordu. 

Hizmetliler işe karışıp karışmamaları gerektiğini düşünürken Britanya, kraliçenin varlığını hatırlayıp sesini kıstı. Hala o azardan ötürü mutsuzdu, bir kez daha olmasına asla izin veremezdi.

O sırada Amerika, telefonundan bir fotoğrafa bakıyordu. Bu fotoğraf; sarhoş Japonya, ondan da sarhoş Amerika ve hepsinden çok daha sarhoş İngiltere'nin acayip komik bir fotoğrafıydı. Fotoğrafı Fransa çekmişti ve o sırada arkada Amerika'nın hoşuna giden bir melodi duyuluyordu, her ne kadar nasıl olduğunu hatırlamasa da hoşuna gittiğinden emindi. Ortamda yığınla ses vardı. Herkes bir şey diyor, ardından gülüp masaya vuruyordu. Kimileri bağırıyor, kimileri de tuhaf hayvan sesleri çıkartıp kendince espri yapıyordu. İşin tuhaf yanı şu ki herkes o esprileri komik buluyordu. Adeta bir kaostaydılar.

Ve buna rağmen Amerika, İngiltere'nin yüz ifadesini çok iyi hatırlıyordu. 

Kocaman bir gülümseme, neşe dolu gözler. Kahkahası hala Amerika'nın zihninde yankılanıyordu. Sanki hiçbir şey kötü gitmeyecekmiş gibi hissettiren, güçlü bir babanın kesin kahkahaları. 

Ve Japonya. İngiltere'nin haline gülerken dengesini kaybedip Amerika'nın üstüne düşmüştü ve onunla dalga geçmek üzere olan Amerika'ya sahte bir kızgınlıkla bakmıştı. İlk dalga geçen Fransa olunca da herkes birbirleriyle dalga geçmeye başlamıştı.

O günü Fransa ve İngiltere organize etmişti. Eninde sonunda Amerika'nın, Japonya'ya evlenme teklifi edeceğini biliyorlardı. Japonya'nın aileye alışmasına yardımcı olabilmek için düşebilecekleri en komik durumu tercih etmişlerdi. Zariflik ve karizma kaybetmek söz konusu olsa da gelinlerini en iyi şekilde karşılamak onlar için bir görevdi adeta.

Nede olsa Japonya anne sevgisine doyamamıştı. Görse bile ya savaş propagandaları için hazırlanmış posterlerde görürdü, ya da eve uğradığı zaman uyumazsa yarım saat falan görürdü. Bir babası ise hiçbir zaman olmamıştı.

Fransa ve İngiltere, onun bu duygusal yalnızlığına yardım etmek istemişti. Fransa, sık sık Japonya için güzel tatlılar yapıp onu evine çağırırken İngiltere onun her türlü derdine derman oluyordu. Fransa ona güzel kıyafetler hediye ediyordu, İngiltere de ona en sevdiği çaydan yığınla veriyordu. Ebeveynlerini örnek alan Kanada ise Japonya'ya acayip dost canlısı davranıyordu. Birlikte sık sık çevrimiçi oyunlar oynuyorlardı. Ailedekilerden etkilenen Yeni Zelanda ile Avustralya da Japonya'nın içe kapanıklığını yenmesi için ona yardım ediyordu.

İkilinin arası bozulduğunda bile aile, Japonya'ya bu şekilde nazik ve anlayışlı davranmaya devam etmişti.

Ve şimdi o aile dağılmıştı.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Amerika çoktan elindekileri kaybetmişti. 

Kendisini daha önce hiç bu kadar yalnız ve çaresiz hissetmemişti. 

Britanya'yı onca şeylden sonra "babası" olarak görmesine imkan yoktu. Amerika, kendi gururu ve geçmişte çektiği onca şey adına yemin etmişti. İçindeki kin belki zarar vermeyecek kadar dinmişti ama asla sönmemişti. 

Derinlerinde bir yerlerinde, Britanya'dan aldığı vahşi huyları yatıyordu hala. Zamanla belirmesine izin vereceği canavarca hisleri. Bunlardan ötürü Amerika hiçbir zaman suçlu hissetmeyecekti. Yapacakları hakkında pek bir fikri yoktu ama bunlara vesile olan duyguları hakkında sorumluluk almıyordu.

[countryhumans] - Savaşın Cehennem AteşiWhere stories live. Discover now