BÖLÜM ON İKİ: "ACI"

860 282 319
                                    


İçinde bulunduğum durumun bunaltıcılığına karşın derin bir nefesin daha dudaklarımdan firar etmesine izin vermiştim. Evet, bir yarışmaya katılmıştık ve bunun bazı bedelleri olacaktı ama bu bedellerin arasına okulda üstünüzü değişmek eklenince sinirleriniz yıpranabiliyordu. Siyah taytımın üstüne giydiğim uzun gri tişörtle aynada uzun uzun bakıştıktan sonra uzun halde kalmasının daha sağlıklı olacağına karar vermiştim. Eğilip bağcıklarımı bağlamaya atıldığımda belimdeki ufak sızıltıya karşı yüzüm buruşmuştu.

Azra'nın bize gideceğini söylemesinin üstünden yaklaşık iki gün geçmişti ve iki gündür her saat başı Dilah'ın gitmesine izin vermeyeceğine dair çırpınmalarını dinliyorduk. Azra'nın halinden pek memnun görünmediğinin hepimiz farkındaydık ama elinden bir şey gelmediğini bilmemize rağmen onun gitmesine engel olmaya çalışıyorduk. Normal şartlarda Umut ve Azra'nın yapacağı solo dansın yerini alacak bir şeyler düşünmemiz şarttı. Ama şu an bu hiçbirimizin umrunda değildi çünkü hepimizin tek derdi Azra'nın gitmemesi, bizimle kalmasıydı.

Olayın iç yüzünü bize açıklamak istemediğine dair kibar bir açıklama yapmış olsa hiçbirimiz onu iplemiyorduk çünkü sebebi her ne olursa olsun gitmesini istemiyorduk. Dilah'la Onat'ın içine düştüğü garip durum hepimizi içten içe iyice germişti ve artık bir araya geldiğimizde içinde bulunduğumuz ortamda strese girmemek hepimiz için imkansız sayılabilirdi.

"Ay Azra! Bu salak düştü, bayıldı mı acaba içeride?" Dilah'ın benim dakikalar süren giyinmeme olan isyanı karşısında dudaklarımı büzdüm. Normalde bu kadar zor giyinmediğimi biliyordum ama buradaki soyunma kabinleri ciddi manada dardı. Okul kıyafetlerinden kurtulmak her ne kadar iyi hissettirse de serbest kıyafete geçene kadar canım çıkmıştı. Okulun tek sevmediğim yanı dar olan soyunma kabinleri olabilirdi.

"Sen salak diye bana mı dedin?" Dilah'a doğru bağırarak seslendiğimde ayakkabılarımı bağlamayı bitirmiş, katladığım kıyafetlerimi yanımda getirdiğim ikinci çantaya yerleştiriyordum. Üzerime gri bir kapüşonlu giydikten sonra artık çıkmak için hazırdım.

Üstümüzü değişme sebebimiz dans ederken rahat edebilmemizi sağlamaktı ama henüz elimizde belli bir koreografi maalesef ki yoktu. Dilah grubun beyni olarak olaya el atmayı başlarda düşünse de Onat'la gergin olan arasından dolayı sonradan bundan vazgeçmiş, her şeyi Onat'a yıkmak istediğini söyleyip sessiz kalmıştı.

"Sana demedim tabii ki. Onat şuradan ters ters bakıyor, ona dedim." Onun ben kabinden çıkarken verdiği cevaba ve Onat derken yüzünü buruşturmasına tebessüm ettikten sonra Azra'ya baktım. Herhangi bir yere gitmeye kalkarsa onu dehşet derecede özleyeceğimi fark etmemle birlikte gözlerim hafiften dolsa da kendimi dizginlemeye çalıştım. Bu durum sadece beni ağlatmakla kalmazdı, bunu çok iyi biliyordum ve Onat'tan azar işitmek istemiyordum.

"Hadi kızım, dikilmeyi bırakın da ne yapacağımızı konuşalım," Onat bizden tarafa seslendiğinde Dilah kafasını onun olduğu yönün tersine çevirmişti. Onat, Dilah'ın ona trip attığının gayet de farkındaydı ama aralarını düzeltmek için hiçbir girişimde bulunmuyordu.

"Sinek vızıldıyor resmen ya," Dilah sinirlendiğini belli eden bir tavırla homurdandığında Onat'ın onun dediklerini duyamayacağı bir ses seviyesine sahipti. İkisi arasındaki dargınlığın üzerine Azra'nın gidişi de eklenince bir daha hiç eskisi gibi olamayacağımızı düşünmeye başlamıştım.

Azra'nın ne zaman, nereye ve neden gideceğini bilememek cidden korkunçtu çünkü bir gün aniden gelecek ve ben gidiyorum diyecekti. İtiraz etme hakkımızın olmaması bizi mahvedecekti, bunu adım gibi biliyordum.

YANGIN #wattys2023Where stories live. Discover now