Bölüm 3

101 6 7
                                    

Merrrhabbaaaa ben gelddiiiim ve karşınızda bölüm 3 bu bölüm şaşırabilirsiniz şahsen ben bile kurgularken şaşırdımm. Kehanet kehanet onu düşünmek özellikle çok zordu

Neyse burayı uzun tutmiyim siz okuyun uzun bir bölüm karşınızda
İyi okumalarr

Gregor, Lizzie, Bot ve yarasa Felice hızlı hızlı ilerliyordu. Özellikle Bot çok heyecanlıydı.
"Sen de bir p-enses misin? Çünkü ben bir p-enses im."
"Hayır prenses. Ben bir prensim.".
Gregor orada araya girdi.
"Yani... Yani sen Nike'ın kardeşi ya da abisi misin?"
"Hayır yerüstlü. Ben onun ikiziyim."
Gregor bunu beklemiyordu. O düşüncelere dalmışken Lizzie yarasaya hayranlıkla bakıyordu. Ne güzel bir kürkü vardı.
"Hey Gregor, Felice'in şu güzel Gümüşi kürküne bak. Sana bir şey çağrıştırıyor mu?"
Lizzie merak ettiği için sormuştu ancak Gregor'un aklına Twirtongue'yu getirmişti bu soru. Nasıl da kandırmıştı Gregor'u, eğer Gregor biraz daha az şanssız olsaydı şimdiye kadar çoktan ölmüş olurdu. Gregor bunları düşünürken çoktan Regalia ya varmışlardı.

"Atla, yerüstlü"
Ares... Gregor o an donup kaldı, konuşamıyordu.
"Yerüstlü?" dedi Felice. "Ah, ben... Ben çok özür dilerim Savaşçı. Ben sadece üzerimden inebilirsin demek istemiştim. Üzgünüm."
Yarasa Gregor'un Ares'i hatırladığını anlamış gibiydi ve gerçekten de üzgün gözüküyordu.
"Sorun değil Felice. Seninle bir daha görüşebilecek miyiz?"
Felice şaşırmıştı. Savaşçının ona kızacağını düşünüyordu.
"Eğer istersen Savaşçı. Benim için bir zevk olur."
Gregor memnun olmuştu.
"İsterim, Felice."
Gregor yarasayı sevmişti, iyi birine benziyordu. Arkasını döndü, ve... "vay canına" diye düşündü. Kardeşleri de Aynı şeyleri düşünüyordu.
Burası kesinlikle o eski, savaştan çıkmış Regalia değildi. Çok daha güzeliydi. Kale dışında her yer yenilenmişti. Hem de 3 haftada!

Gregor, ona doğru gelen Vikus'u gördü.
"Selam sana. Selam sana." dedi Bot.
Vikus buna biraz güldü, ama aslında olaylar onu daha da yaşlandırmıştı. Gözaltları çökmüş, morarmıştı.
Ama asıl yaşını belli eden, gözleri değil gülüşüydu. O parlayan, enerjik gülümseme gitmiş, zorlama ve içinde hüzün saklı bir gülüş gelmişti.
Ama Gregor onu rahatça anlayabiliyordu. Önce Solovet'in ihaneti, sonra zaman kehaneti, sonra Solovet'in ölümü, sonra felç...
Gregor o an hatırladı Vikus un felçli olduğunu. Ancak görünüşe göre bayağı iyileşmişti.

"Hey Vikus, iyileşmişsin." dedi Gregor. Ortamda bir hoşluk bırakmaya çalışıyordu.
"Evet, Gregor. Olabildiği kadar."

Artık konuşabiliyordu! Büyük ilerleme diye düşündü Gregor.

"Kardeşlerin de gelmekle iyi yapmış. Merhaba Lizzie ve Bot.".
Vikus yaklaştı ve ikisine de eliyle sevgisini gösterdi.

"Prenses gelmiş! Prenses."
Temp Vikus'um arkasından çıktı ve Bot'un yanına gitti

"Bak bak, şifre çözücü."
Ripred da şehrin içinden onlara doğru yürüyordu.
"Bana yine yiyecek getirdin mi?"

"Hayır. Ama başka bir şey getirdim."
Lizzie, abisinin çantasını açtı ve taşları çıkardı. Yanlışlıkla gülü yere düşürdü ve hızla yerden alıp yerine yerleştirdi. O abisinin hediyesiydi ne de olsa. Ripred'a taşları gösterdi.

"Çok teşekkür ederim."dedi Ripred ancak dikkati güldeydi. Savaşçı'ya yaklaştı, kokladı.
"Önce onu bulmalısın, evlat."

Gregor kızardı. Neden böyle davranıyordu ki bu sıçan? Ama öfkesini yatıştırdı. Buna rağmen Lizzie kıkırdıyordu
"Liz! Şunu yapmayı kes."

"T-tamam abi." Lizzie bunları söylerken kıkırdıyordu. Bu yüzden kesik kesik söylemişti.

"Gregor, sarayda sana ihtiyacımız var." Vikus, ortamdaki gerginliği dağıtmak için bunları söylemişti.
"Türlerin temsilcileri toplanacak."

Gregor ve Kayıp KehanetWhere stories live. Discover now