iki.

240 33 66
                                    

Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı onun için. Her şey yolunda gitmiş olsa bile hep bir eksiklik duyumsuyordu zihninde, bedeninde ve hissetmeye yarayan işlevini teklemekle sürdüren organlarında.
Bu hisse ne zaman kapıldığını, hangi olayın bunu ona hatırlattığını duyumsamıyordu...
Yapması gereken bir yemek vardı çünkü parasını dışardan sipariş ettiği yemeklere sarf ederek cüzdanını boşaltmıştı bile. Acaba bugün ne yapsam?' sorusuna o kadar çok kendini kaptırmıştı ki sanki O gelmiş de O'na soruyormuş gibi hissetmeye başladı bir süre sonra.
Küçük detaylara takılıp zihnini yorarak büyükçe olan tabloyu yorumlayamamanın eksikliğiydi bu omurgasındaki didişme.
Aklından ağzının suyunun akmasını sağlayacak hunharca yemek geçti. Mutfağa geçip dolabındaki son kalan yarım paket makarnayı yapmaya başladı..

'Geçse de umudun baharı yazı.
Gözlerde kalıyor yaşanmış izi
Kimseler kınamaz burada bizi
Ne varsa hesabı öder gideriz...'

Tek başına olmasının avantajı olarak görüyordu, çirkin sesiyle bağırarak şarkı söylediği için kimsenin onu susturmamasını...
İstediği gibi bağırıyordu ve gözyaşlarını görmesinden korktuğu hiç kimse yoktu. Uluorta ağlarken bu halimi görüp üzülmesin diye düşünebileceği kimse yoktu ve bunlar onun için bir avantaj olmaktan çıkmış Tanrının lütfu haline gelmişti. Sesinin kötü olduğunu düşünmüyordu çünkü kimseden böyle bir açıklama duymamıştı.
Şarkıdan şarkıya atlayıp sürekli farklı şarkılar söylüyordu ve bunu da daha önce fark edememişti..
Bunu fark etmekten daha ziyade işleri vardı. Mesela makarnaya tuz atıp atmadığı...

Günler onun için yalnızca güneşin batması ve doğması arasında oluşan sorumluklar zinciriydi.
Üstüne üstlük neden bu sorumlulukları yapmak zorunda olduğunu dahi bilmeden yapıyordu.
Mesela neden dişlerini fırçalamalıydı? Neden yatağını toplaması gerekiyordu. Zaten onu o halde hiç kimse göremeyecekti. Neden koca evde yalnızca odası kirlendiği halde bütün evi her gün silmek zorundaymış gibi hissediyordu? Bunlar onun için ne anlam ifade ediyordu? Oysa bir insanın her gün yatağını topluyor olması ani ümitlere kapılmasına yardımcı olabilirdi. O hiç uslanmamıştı; ümitlerin, ümitsizlikleri var eden bir eylem olduğunu ilk annesinden öğrendiği sıralar..
Yaptığı her şeyin bir anlamı vardı ama o bununla ilgilenmek yerine makarnasını yemeye fakat yediğinin tadını alamamaya devam ediyordu..
Aklından yine şiir yazmak geçti. Ama o, şiir yazamadığını bilmesi için bu defa başka birinden duymaya ihtiyacı olmadığını biliyordu...

Bir köprünün başındayım
Yansız ve yapayalnız
İplere tutunuyorum
Aşağıya bakmıyorum
Korkuyorum düşmekten ve düştükçe eksilmekten
Yara bere hep avuçlarım
Köprüden sonra hayat var.
Bana bakıyor
Gülümsüyor
Gülümsemek anlamsız geliyor sonra
Susuyor. ,,

Karnımdaki Kırık Çekmeceler*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin