altı.

92 24 20
                                    

Çok narin bir bağışıklık sistemi vardı. Gökyüzü ne kadar açık olursa olsun ince kıyafetler giydikten sonra vücuduna sıcak bir üşüme geliyor ve ardından hapşurma seansları başlıyordu.
İki gün önce gittiği parkta rüzgar onu tesiri altına aldığı için ateşlenmişti bu defa.
Üşüyordu. Çok susamıştı.. Ama yatağının dibindeki suya ilişecek gücü yoktu. Olduğu yerde kıvrandı durdu.. Bazen, çok üzgün hissettiğinde sanrı oluştururdu zihninde. Bundan kimseye bahsetmek istemiyordu. Çünkü sanrıları, yalnızca o istediğinde oluşmuyordu. O sadece beyninin ikna kabiliyetini bu yönde kullanmaya çalışıyordu. Tutunduğu tek şey bu sanrıların onda bıraktığı histi...
Şimdiki sanrısı ise: yanı başında oturan, ateşinin dinmesi için ıslak bir bezi alnına koyup telaşlı gözlerle onu izleyen birinin varlığıydı..
Yüzüne bir tebessüm iliştirdi ve alnında ateşini kontrol etmek için duran eli, dudaklarına götürüp usulca öptü.
Telaşlı gözlere, gözleriyle 'Endişelenme, iyiyim.' der gibi bakıyordu. Uzun uzun baktılar birbirlerine. Ta ki dışarıdan gelen araba sesleri onu uyandırana kadar...
Sanrısının ortaya çıktığı yere şefkatle, gülümseyerek baktı.
Midesi bulandı, lavaboya gitmek için alelacele ayağa kalktı. Gözleri hemen ardından karardı. Başı dönüyordu. Bu hissin hastalıkla alakası olmadığını biliyordu çünkü bu her zaman başına geliyordu. Ayakta durmaya alışınca gözlerindeki karaltı yok olduğu için üzerinde durmamıştı.
Duvarlara tutunarak lavaboya girdi..

Çıktığında kendini daha iyi hissediyordu. Patates haşlaması gerektiğini hatırladı. Annesi öyle yapıyordu çünkü. Kollarında bulduğu kuvvetle patatesi ocağın üzerine koydu.
Mutfaktaki sandalyelerden birine oturdu ve bir sigara daha yaktı.
Hayatının, sigaranın sonundan başına doğru yanan ateşin izmarite dönüşmesi gibi,kül olmasına izin veriyordu.
Suçluydu! Ve sırf suçlu olduğu için sigara gibi yanan hayatına müdahale etmiyordu.
Bir hırsız değildi, bir katil değildi,çocuk tacircisi değildi. Suçlu olmak için hiçbir şey yapmamıştı, böyle söylemişti lise çağlarında onunla konuşan öğretmeni, o böyle söyleyince..
Oysa o bir katildi, dokunduğu her şeyi mahvediyordu.

Sigarası bitince sandalyeden doğruldu ve lavaboya tekrar girdi.
Haşlanmış patatesini yedi ve 'Uyursam daha iyi olacağım.' diye geçirdi içinden.
İyi olmak zorundaydı! Kendini toparlamak zorundaydı!
'Yarına kadar iyi olacağım!' diyerek şartlandırdı kendini. 
Uyumadan önce bir masal açtı telefonundan ve sanrısının verdiği o etkiyi tekrar hisseder gibi tebessümle uyuyakaldı...
Çocukken hastalandığında yanaklarına öpücükler konduran perilerin varlığıyla yalnız olmadığını biliyordu.
Peki ya şimdi?

'Perilerimde gitti Manolya
Onlarda istemediler beni. Bir gece var yanıbaşımda.O da soluyor Manolya..' 

böyle yazımıştı, yıllanmış şiirlerinden birine.

Karnımdaki Kırık Çekmeceler*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin