dokuz.

87 20 17
                                    

Perdenin arasından yatağına doğru ilişen güneşin sıcaklığı tenine öyle ilişmişti ki huzursuzlukla gözlerini açtı. Nazlı bir şekilde uyumak istediğini mahmur gözleriyle belli ediyordu aslında ama o yine de güneşin bunu duymasını istedi.
'Sevgili Güneş, uykuma saygısızlık ediyorsun. Her şeyin bir vakti var ve uyku vaktim henüz bitmedi. Lütfen biraz daha uyumama izin ver.'
Bunu söylerken yüzü öyle masum bir hale bürünmüştü ki. Sanki uyumak için değil de güneşin ona masal anlatmasını istiyormuş gibi bakıyordu.
Sızlana sızlana yerinden kalktı.
Ellerini yıkadıktan sonra balkona geçip bir sigara içti. O sırada gözü saksıdaki çiçeklere ilişti. Hepsine ayrı ayrı isim vermişti. Ama şu sıralar omurgasındaki didişme, varlığını kamburluğundan soyut bir hale getirerek ortaya çıkmıştı. Ve bu yüzden onlarla eskisi gibi ilgilenemiyordu. Bakımsız kaldıklarını fark etti. Buna rağmen yaptığı tek şey omuz silkmek oldu.
Sigarasını içtikten sonra içeriye girdi ve genişçe oturarak kitabını eline aldı.
Okuduğu sayfada şöyle yazıyordu:

''
-Söyle bakalım saf ruhlu Andrey, sence Dmitri Karamazov cehenneme gider mi, gitmez mi, ne dersin?
 
- Bilmem ki beyciğim, bu sizin elinizde çünkü şeysiniz... Bak beyim, Tanrı oğlu çarmıhta can verdikten sonra çarmıhtan inerek doğruca cehenneme gitmiş, orada azap çeken bütün günahkârlarları serbest bırakmış. Cehennem, boş kalacağını düşünerek sızlanmaya başlamış. O zaman Tanrı oğlu, " Ağlama cehennem, öteki dünyadaki ünvan sahipleri,devlet büyükleri,yüksek yargıçlar, zenginler hep sana gelecekler!" demiş. "İkinci gelişime kadar hep böyle dopdolu olacaksın."

-Enfes bir halk hikayesi doğrusu!
(...)

-Cehennem böylelerine göre beyim,oysa siz çocuk gibisiniz...öyle biliyoruz sizi. Öfkecisiniz beyim, orası öyle, ama içiniz temiz olduğu için Tanrı bağışlar sizi.

-Sen de bağışlar mısın beni, Andrey?

-Neyinizi? Bir şey yapmadınız ki bana.

-Hayır, hepsi için, toplu olarak hepsi için;şimdi, şu anda, burada yolun ortasında, hepsi için bağışlar mısın beni, söyle saf ruhlu adam! "

Derin bir nefes aldı. Bu günün ilk oksijen ziyafetiydi. Akciğerler eğer soluk alınmasını haketmiyorsa zincirlerdi kendilerini. Büzüşürlerdi sırf bu yüzden, sırf bu yüzden yetmezdi koca dünyanın oksijeni...
Bütün dünyayı yutmak isteyen bir fil gibi hortumunu havaya kaldıramazsan, ölürdün. Zincirler kırılmıştı. Bazen böyle soluklara ihtiyaç vardır. Ama onun, bundan haberi yoktu. Olsaydı; birinin ona sarılmasını beklediği gecelerde, cenin pozisyonu alarak gözyaşlarını silerken bunu yapardı.
Kaldığı yerden okumaya devam etti.

''
(...)
Kendinden geçmiş gibi, fısıldayarak dua ediyordu:
-Tanrım, beni bütün günahlarımla kabul et,cezalandırma. Yargılamadan kabul et... Ben kendi kendime hüküm giydirdim zaten, yargılama, çünkü seviyorum Seni Tanrım! Alçağım, ama seviyorum Seni. Cehenneme yollayacaksın beni;orada da seveceğim,sonsuzluğa kadar seni seveceğimi haykıracağım!
(...)
''
Sayfanın son cümlesini dahi okumadan kitabın kapağını kapattı.

Uzandığı koltukta, tavanın beyaz oluşunu sorguluyor gibi bir hali vardı. Onu tanımayanlar, 'Bu tavan neden beyaz?' , 'Aman çok da kirlenmiş.' gibi şeyler düşündüğünü düşünebilirdi.
Ne düşündüğünü soran olsa, muhakkak ne olduğunu o da bilmiyordu.
Gözü sürekli boşluğa kayıyordu. Derin bir nefes daha almak istedi. Ardından bir peri, göz kapaklarını elleriyle kapatıyormuş gibi dingin bir uykunun ona sarılmasına müsaade etti.

'Bir yara bandı istiyorum Tanrım
Bütün kırılmış hislerime
Bir sıcak yuva istiyorum
Ve de pembe bir ayakkabı.
Tanrım, biliyorum
Şansımı zorluyorum
Ama rica etsem;
Sana sarılmak istiyorum
Kollarımı açtım seni bekliyorum..'

Karnımdaki Kırık Çekmeceler*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin