17

984 90 16
                                    


what the flute

Siz: *ekran görüntüsü*

*ekran görüntüsü*

Johnny hyung:
...

Taeyong hyung: ağlıyorsun değil mi

okurken kalbim sızladı

off ben sana kıyamam

evde kal geliyorum hemen

Doyoung hyung: geliyoruz

.

Yukhei eve elinde bir poşet dolusu peçeteyle gelip "Bak sana peçete aldım." diyince ağlamam daha da şiddetlenmiş ve ona sarılıp kaldığım yerden devam etmiştim. Şuan da belimde Taeyong hyungun, saçımda johnny hyungun elleri hareket halindeydi. Koltuğun köşesinde çıt çıkarmadan oturan Yukhei ile  birlikte hep beraber oturduğumuz koltuğun karşısında ayakta duran Doyoung hyung'a bakıyorduk.

"Kalk artık be! Yeter! Çocuk başka birini sevdiğini söyledi diye geldiğin hale bak! İşin aslını anlamadan zırlamaya başladın! Bu kadar kolay pes edeceksen en başta ne diye yazdın ki!  Bugüne kadar aranızdaki hiçbir şeye karışmak istemedim, kendin hallet diye 1 yıl bekledim Mark! 5 dakikada kendi duygularını hiçe sayabilirsin ama benim sabrımı hiçe sayıp her şeyden vazgeçemezsin, anlıyor musun! Seviyorsun diye alttan aldık ama biraz da bizi düşün ya! Seninle beraber bizim de kahrolduğumuzu görmüyor musun? Bizi birazcık düşünüyorsan lavaboya gidip yüzünü yıka ve burada oturup düzgünce konuşalım. Eğer bir gözyaşı görürsem ya da burun çekme duyarsam yemin ederim seninle bir daha konuşmam."

Hepimiz şok içindeydik. Doyoung hyungı ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. 1 yıl boyunca her şeyi içine atmıştı anlaşılan. Şimdi de hepsini birden üzerime salmıştı. Ama beni  anlamasını istiyordum sadece. Ya benim içime attıklarım ne olacaktı? Ben ne zaman patlayacaktım?  Yavaşça oturduğum yerden kalkıp lavaboya giderken, yüzüme su çarparken, havluyu yüzümde gezdirirken ve oturduğum koltuğa geri dönerken aklımda sadece bu iki soru yankılanıyordu. İçimde yarattıkları baskı hızla yükselmişti.

  Doyoung hyungun yüzüne baktığımda yumuşamış olduğunu gördüm fakat bu sefer ben patlayacak gibi hissediyordum. Doyoung hyung hadi söyle istediğini der gibi bakıyordu. Ben de söyledim:

"Ne yapmamı bekliyorsun ki? Kendimi zorla sevdiremem, beni tanımıyor bile. Sizi de üzmekten nefret ediyorum ama bu durumda ağlamaktan başka ne yapabilirim?  Keşke demekten başka ne yapabilirim?! Üzülüyorum işte hyung! 5 dakikada duygularımı hiçe sayıyorum çünkü onun için hiçbir şey ifade etmiyor zaten! Hiçbir boku kendim halledemiyorum! Bundan hoşnutum falan mı sanıyorsun?! Kaçtığım için kendime kızmıyor muyum sanıyorsun?! Ama olmuyor işte! Yapamıyorum! Korkumdan ona bakamıyorum bile! Gözümün önünde ama ben bakamıyorum işte!  Bu yüzden onu özlemeye bile hakkım yok. Sense gelip pes etmekten bahsediyorsun! Hiçbir zaman beni seveceğini düşünüp ümitlenmedim. Yani pes edecek hiçbir şey yapmadım hyung... Ortada pes edilecek bir şey yok."

Nefesimi düzene sokmaya çalışıp kafamı koltuğa dayadım. 1 yıldır içimi kemiren her şeyi söylemiştim. Düşüncelerimi paylaşmak beni bir nebze de olsa rahatlatmıştı. 5 dakika kadar gözlerimi kapatıp sadece nefes seslerimin duyulduğu odada kafamı toparlamaya çalıştım. Şimdi ne olacaktı ki? Sonunda üzülmediğim bir senaryo düşünemiyordum. Kafamı kaldırıp "İyiyim." diye mırıldanınca Doyoung hyung sırasının geldiğini anlayıp elini sırtımda gezdirmeye başladı.

"Üzülme diye uğraşıyorum biliyorsun değil mi? Ağladığını görünce bir şey yapmak istiyorum. Bir şey yapmanı istiyorum. Nereye kadar gidecek bu? Anlıyorum, korkuyorsun ama biz bunun için varız. Her zaman yanında olup sana destek olmak için. Zamanı geri alamazsın Mark, pişman olman bunu değiştirmiyor. Şuan için de yapabileceğin pek bir şey yok. Ama istersen geleceği yönlendirebilirsin, mutlu olabilirsin. Ağlamakla eline bir şey geçmeyecek, bunu anlatmaya çalışıyorum sadece. Seni 2 yıldır tanısamda hayatımda önemli bir yere sahipsin, benim için çok değerlisin, gerçekten. Seni artık zorlamaya devam edemem o yüzden bu soruyu son kez soruyorum. Artık bir şey yapacak mısın? Lütfen hemen itiraz etme, biraz odana çık, yalnız kal ve iyice düşün. Karar verince gelirsin, biz buradayız. Her zaman burada olacağımızı unutma tamam mı? Seni seviyorum."

Odama gitmeden önce hepsine teker teker sarıldım ve sessizce "Sizi seviyorum." diye mırıldandım.

Münazara vaktiydi.

.
.
.
.

"Ah, demek karar verdin... Eee, söyle hadi!"

"Evet dersem, pişman olacak mıyım?"

"Geleceği öngöremem ama sana hiç pişman olacağın bir şey yaptırdım mı?"

" Hayır..."

"O zaman..." cümlesini tamamlamadan yüzündeki gülümsemeyle gözlerini teker teker üzerimizde gezdirdi.

"Bir planım var."

.

"Şimdi iyi dinleyin tamam mı? Baekhyun hyungun Donghyuck'ı müzik kulübüne aldığını biliyorsunuz. Bu seneki programda Donghyuck hem Taeil ve benimle birlikte hem de solo olarak şarkı söyleyecek. Birkaç haftadır deli gibi şarkı bulmaya çalışıyor, bize danışıyor falan. Diyorum ki, ya seçtiği şarkı için gitar çalan birine ihtiyaç duyarsa? Şansa bakın ki yakın bir arkadaşım gitar çalabiliyor! "

"Ben beğendim!"

"Hayatta olmaz! Ya yüzüne bakamıyorum diyorum size, sesini sürekli dinleyip karşısında ağlamamı mı istiyorsunuz? Bayılıp kalırım, rezil olurum. Hyung ben yapamayacağım!"

"Şşş, hyungun halledecek merak etme. Birbirinize alışana kadar yanında olacağım. Ağlama konusunu da bir şekilde hallederiz, sen bunlara takılma şimdi. Bak kesin işe yarayacak. Donghyuck zaten sıcakkanlı biri, konuşma başlatır. Oradan da artık birbirinize yürürsünüz, biraz flörtleşirsiniz sonra da sevgili olursunuz."

"Çok kolaymış gibi anlattın."

"Öyle zaten. Ya sen bana güven, dediğimi yap, sonunda mutlu olmazsan benden hesap sorarsın! Bak Mark, cidden işe yarayacak. Sadece tamam de."

"Bu konularda biz fazla yardım edemedik sana, fakat tek istediğimiz seni mutlu görmek ve bence de bu plan işe yarayacak."

"Katılıyorum, Mark. İlk defa bu kadar umutluyum. Hem, denemekten zarar gelmez."

"Ben..Bilmiyorum..."

"Hadi ama! Sen koskoca Murk Lee'sin.
Kanında akçaağaç şurubu akıyor oğlum senin. Yakışıklısın, sevimlisin, iyi kalplisin, havalısın, yeteneklisin... Düşündüm de, eğer olurda bu plan işe yaramazsa, ben hep 2. seçenek olabilirim- AH! Ya neden vuruyorsun, şakaydı sadece... Ya da değildi. Tamam tamam sustum."

Üçü de bana böyle bakarken nasıl hayır diyebilirdim ki? Herkesin dediğine göre fikirleri çabuk değişen biriydim. Verdiğim kararlar ya da  düşüncelerim beynimin içinde sürekli bir tezat oluşturuyordu. Bunu değiştirmenin vakti gelmişti. Şuan alacağım kararın dönüşü yoktu.
Zaten şuan da üzülüyordum, yani deneyip de üzülürsem bir şey kaybetmiş olmayacaktım. Hem, kaybedecek neyim vardı ki?

"Tamam.... Tamam. Yapacağım."

ᴊᴀɪʟʜᴏᴜꜱᴇ ʀᴏᴄᴋ ɪɴ ᴀ ᴛʜʀɪʟʟᴇʀ ɴɪɢʜᴛ • markhyuckWhere stories live. Discover now