Jungkook, Taehyung'u gördüğü ilk anda onun kendisi için doğru kişi olduğunu anlamıştı.Taehyung kuşkusuz Jungkook'un hayatının aşkıydı.Yoksa ne tür bir kader ünlü bir oyuncuyu Busan'ın bir köyüne getirebilirdi ki?
Jungkook bazı engeller olduğunu biliyordu.Aralarında yedi yaş vardı mesela, çok farklı kültürlerde yetişmişlerdi,biri okula bile gidemezken öteki genç yaşında ünlü bir oyuncu olabilmişti,ama Jungkook bütün bunların aşkla aşılabileceğine tüm kalbiyle inanıyordu.
Jungkook Taehyung'u rahibin evinde gördüğünden beri oyuncunun götünün dibinden ayrılmaz olmuştu.Utanıyordu utanmasına ama onsuz biran olsun yapamadığından tarladaki işini bitirir bitirmez sete gidiyor,saatlerce hyungunu izliyordu.Çekimler bittiğinde de koşarak hyungunun yanına gidiyor,sabırla hyungunun onunla konuşmasını bekliyordu.
Taehyung bu ilgi ve alakanın fazlasıyla farkındaydı ama Jungkook onun için taşralı bir veletten fazlası değildi,olamazdı da.Yinede çocuğa olabildiğince kibar davranmaya çalışıyor,onu incitmemeye özen gösteriyordu.
Jungkook sete her gidişinde hyunguna ufak hediyeler de götürmeyi ihmal etmiyordu.Bu hediye bazen yoldan topladığı birkaç çiçek bazen bir torba pirinç bazen de yolda bulduğu değişik biçimli taşlar oluyordu.
Taehyung bu hediyeler için Jungkook'a gülümseyerek teşekkür ettiğinde ise dünyalar Jungkook'un oluyor, taşralı çocuk hyunguna daha fazla hediye vermek böylelikle onu memnun etmek için adeta çıldırıyordu.
Jungkook Taehyung'un hediyeleri menajer Jin'e ya da set çalışanlarına verdiğini bilmediğinden, hyungunun Jungkook'un verdiği hediyeleri büyük bir kutuda sakladığını hayal ederdi.Evlendikleri gün hyungu ona kutuyu gösterecekti, Jungkook buna adı gibi emindi.
İşte zavallı çocuk hyunguna duyduğu aşk yüzünden böyle mecnuna dönmüştü...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
