Bölüm 9: Telli Turnam Selam Götür Sevgilimin Diyarına

5.1K 191 48
                                    

Bölüm 9: Telli Turnam Selam Götür Sevgilimin Diyarına

Ceylan gözlerini açtığında saat kaç bilmiyordu, gün ışıkları çoktan odaya dolmuştu dolmuştu ama karnında ki ağrı sanki yatağa çivilemişti onu. Dün gece ince ince sızlayan kasık ağrısı, sabah olana denk tüm sırtını sarmıştı. Sanki bacaklarında da bir yapışkanlık hissediyordu. Olacak şey değildi, 12 yaşında altını ıslatmamıştı herhalde.

Yorganı kaldırıp gördüğü manzarayla beraber bir çığlık koparıverdi. Kanıyordu zavallım.

Kahvaltı eden Yusuf ile İsmail ağada çığlıkla beraber havaya hoplamış, birbirlerini ite ite Ceylan'ın yattığı odaya yetişmeye çalışıyorlardı. Sanki odada kötü adamlar varmış gibi elindeki sopayı sağa sola salıyordu Yusuf. Dedesi yatakta ki Ceylan'a seslendi

"Yavrum ne oldu, ne bağırırsın?"

Ceylan daha ilk şoku üstünden atamamışken Yusuf'la dedesi damlamıştı odaya. Ceylan'ın gözleri korkuyla açıldı. Yanakları kıpkırmızı olmuştu zaten.

"Dede git, Yusuf sende çık! Zehra Halamı çağırın bana!"

Yusuf'un endişesini şimdi gülme almıştı.

"Noldu kız! Yoksa yatağa mı çödürdün (işedin)"

"Yusuf git dedim! Vallahi anlının çatına sıkacam!"

——-

Zehra halası Ceylan'ın imdadına hemen yetişmişti, dolu gözlerle "hala ölecem mi yoksa?" Yoksa diyen Ceylan'a gülmeyide ihmal etmemişti.

Hasta olmak nedir, neden olunur gibi şeylerin bildiği kadarını Ceylan'a anlatmış, onu yıkayıp giydirmişti. Zorla kahvaltı ettirip birde aspirin vermeyi ihmal etmemişti.

Ceylan gözlerini açtığında bu sefer saat öğlen 2yi gösteriyordu. Hasta diye Yusuf bugün hayvanları tek başına otlatmaya gitmişti. Ceylan'ın evde kaldığı nadir günlerden biriydi, hiçte sevmezdi evde kalmayı. O her bir karışını bildiği dağlarında olmak isterdi.

Ağrısı sabahki kadar kalmamıştı ama gene de kasıklarında ki ağrıyan yerine bıçak saplamayı düşünmüyorda değildi. Huysuzlana huysuzlana yataktan doğruldu. Evin geri kalanı çoktan tarlaya inmişti bile.

Yusufsa dağda tüm gün Cengiz'in çenesiyle uğraşacaktı. Saat başı Ceylan nerde?, O niye gelmedi?, Hasta mı oldu yoksa? diye sorup duruyordu. Yusuf sana ne lan bacımdan? desede, elindeki sopayla kovalasada nafileydi.

———-

Ceylan evden iki ekmek aşırıp, köpeği zeytini beslemeye gitti. Zeytin ekmekleri yerken Ceylan başını okşuyordu. Ne çok seviyordu bu memleketi, uçsuz bucaksız dağlarını, esen soğuk rüzgarların saçlarını yalayıp geçmesini, kendine has kokusunu!.

Yolun başında durmuş, Ceylan'ı izleyen dedesi seslendi

"Gene durmadın, ayaklandı hemi Dağların Ceylan'ı"

Ceylan ilk yakalanma korkusuyla derin bir eyvah çekti, ürkek başını dedesine çevirip yumuşak bakışlarıyla karşılaşınca gülümsedi. Ne yersiz korkmuştuda dedesini üzmüştü ki

"Korkma yavrum, deden ne diycek sana? Sende bize yeni ekmek hamuru mayalarsın olur biter"

Can dedesiydi o, bu zamana kadar Yusuf'la Ceylan'ı ne dövmüş ne vurmuştu. Dövmeyi vurmayı bırak tek kötü bir laf bile etmemişti. Bazen yalandan kaşlarını çatar, sonra hemen içli içli gülerdi. Çocuklarımın emaneti derdi, ciğerimin parçaları, öksüz bakışlılarım derdi. Bir de maraz derlerdi dedesine, aksi derlerdi. Yahu bu adam pamuktan bile yumuşaktı!

"Sofra kurayım mı can dedem!"

"Yok yavrum hele gel bakayım, senle biraz yürüyelim"

Ceylanla dedesi el ele, yaylaya doğru yürümeye başladılar.

"Seni buraya neden getirdim yavrum bilir misin?"

Bilirdi Ceylan, daha 10 yaşındayken Yusuf'la Ceylan'ı buraya getirmiş, çelimsiz ellerine silah tutuşturmuş, Öğreneceksiniz! demişti. Kendinizi koruyamı, yiğitliği, korkusuzluğu öğreneceksiniz demişti. 2 kutu mermi harcadıktan sonra Ceylan sonunda boş şişelerden birini vurmuştu. Gün sonu ikisinide kucağına oturtmuş, öğüt vermişti. "Yavrularım, silah kötü ellerde ecel olur. Siz bu silahı sadece iyilik için kullanın" Ceylan'a dönmüş sanki daha farklı şeyler demek ister gibi öğüdüne devam etmişti. "Sadece kendinizi, sevdiklerini korumak için kullanın. Unutmayın, her can birinin yavrusu, yavuklusu, kardeşi, canı ciğeri." demişti.

"Bilirim dede, silah atıcaz!"

Ceylan zamanla bu işte ustalaşmış, iyi bir nişancı olmuştu. Silaha göre küçücük elleriyle tabancanın gövdesini kavradığında dedesi güler "vay namussuzun kızı, sen bendende iyi kullanırsın" derdi.

Akşam oluncaya kadar atış yapan dede torun evin yolunu tutmuşlardı. Ceylan emindi bu sefer, kesin sağar olmuştu!.

——-

Eve geldiklerinde Yusuf küskündü, ikisinede sırtını dönmüş hiç oralı olmuyordu. Dedesi küskünlüğünün sebebini biliyordu.

"Fırtma(küsme) dıvrak(yakışıklı) oğlum, süprizin sonunu geceye sakladım!"

Yusuf bir iki naz ettiysede dedesini üzmedi, Ceylanla peşi sıra onu takip etti.

Dedelerinin en kıymet verdiği oda buydu, onun babasından kalan eşyaları sakladığı yerdi bu oda. Ceylanla Yusuf bi iki kere kaçak girdilersede yakalanıcaz korkusundan göz atıp çıkmışlardı.

Çocuklar odayı iyice keşfettikten sonra dedelerin gösterdiği sandığın üstüne oturdular. İsmail ağa duvarda asılı olan, babasından kalma pek kıymetli sazı eline aldı. Zamanında ona babası öğretmişti, şimdi oda torunlarına öğretecekti.

Ceylan ile Yusuf dedesinden çok türkü dinlemişlerdi. En çokta Telli Turnam türküsünü severlerdi, dedeleri en güzel en içten bu türküyü söylerdi. selam götürülecek bir yari vardı sanki, toprak olan iki oğulda yar sayılmaz mıydı?

Şimdi üçünün sesi birbirine karışıyor, odanın duvarlarında yankılanıyordu.

Dedesi gülerek seslendi "Sıra sizde!"
——-

"Telli turnam selam götür sevgilimin diyarına
Telli turnam selam götür sevgilimin diyarına
Üzülmesin ağlamasın belki gelirim yarına cananıma
Üzülmesin ağlamasın belki gelirim yarına cananıma"

Telli turna selam götürsündü, sevgililerin kabrine!. Üzülmesin, ağlamasınlardı belki gelirlerdi yarına!

Dağların Ceylan'ıOnde histórias criam vida. Descubra agora