CVM-28

2.3K 213 142
                                    


Keyifli okumalar :))

"Rahat dur çocuğum, bırak saçımı çekmeyi. Beyefendi elinizdeki tabletten başınızı kaldırıp çocuğunuzla ilgilenir misiniz lütfen."

Selim uçakta yanına oturan adam ve altı yaşındaki haylaz oğlanla oldukça zor bir yolculuğun ilk dakikalarını yaşıyordu. Adam başını gömdüğü tabletten kaldırıp çocuğuyla ilgilenmek bir yana başını bile çevirip müdahale etmiyordu.

Selim sabrının sonlarına geldiğinde dişlerinin arasından, "Arkadaşım bak bir daha uyarmayacağım. Çocuğu üstümden al." diye bağırdı.

Adam kış uykusundan yeni uyanmış bir porsuk gibi başını ağır ağır yan koltuğa çevirerek, "Boğaçhan bırak oğlum amcanın saçlarını." dedi.

Selim adamın uyuşuk hareketlerinin aksine oturma organında kurt olduğunu düşündüğü çocuğun tek bir tepki vermemesiyle kendi işini kendi halletmeye karar verdi.

"Boğaçhan, bak evladım saçımı bırak. Elimde kalacaksın lan, yeter."

Fakat Boğaçhan değil Selim'i duymak istifini bile bozmadı. Selim kolundaki saate bakarak derin bir oh çekti. İzmir'e son on dakika kalmıştı ve birazdan bu canavardan da babası olacak kılıksızdan da kurtulacaktı.

Son günlerde başına gelenler ve içinde bulunduğu ruh hali Selim'i iyice agresif yapmıştı. Eski Selim olmak istedikçe sürekli başına bir şeyler geliyor ve daha da gergin bir adam oluyordu.

Tepesinde sürekli saçlarını çekiştiren ve laftan anlamayan Boğaçhan ile birlikte İzmir semalarına gelmişti. Adnan Menderes Hava Alanına son iki dakika kalmıştı ve çilesi dolmak üzereydi.

Annesi onu karşısında gördüğünde deliye dönecekti mutluluktan. İyi ki haber vermedim diye geçirdi içinden. Uzun zaman olmuştu görüşmeyeli ve çok özlemişti Selim ailesini.

Yaşlı anne babasının geç gelen mutluluğuydu Selim. Üzerine titrenmiş, şımartılmış ve bir dediği iki edilmemiş bir çocuktu. Polis koleji sınavlarına girmek istediğinde annesi Feride Hanım baygınlık geçirmiş, tek evladının polis olmasını hiç istememişti. Fakat babası Selçuk Bey emekli savcı olarak evladının vatana ve millete faydalı bir meslek seçmesinden dolayı gurur duymuş, eşi Feride'yi de ikna etmeyi başarmıştı.

İlk görev yıllarında Selim'in peşini bırakmamışlar, tayini nereye çıktıysa peşinden o şehre gitmişlerdi. Fakat son görev yeri olan İstanbul'a gelince Selim artık iyice yaşlanan anne babasını İzmir'e göndermiş ve yalnız yaşamaya başlamıştı. Feride hanım hala arayıp, 'kıvırcık kuzum bak inat etme gelelim işte yanına. Aklım sende kalıyor' dediyse de Selim her zaman olduğu gibi babası Selçuk Bey'in arada tampon görevi yapmasından dolayı İstanbul'da yalnız yaşamaya devam etmişti.

*****

Selim'i yolcu eden Cesur, gelen acil çağrı ile emniyete geçti. Toplantı odasında kendisini bekleyen Akbaba operasyonu kapsamında bir araya gelen ekipti.

Masanın başında Vedat müdür, diğer başta ise Sungur Bey oturuyordu. Yiğit, Cengiz ve Hasan Bey'in yanı sıra narkotik şubeden Fırat haricinde diğer iki komiser hazır bulunuyordu. Fırat da o gece Selim gibi yaralanmış, bir süre rapor almıştı.

Cesur toplantının başlaması için kendisini bekleyen adamlara selam vererek Yiğit'in yanındaki boş sandalyeye oturdu. Gündem oldukça dolu bir o kadar da çetrefilliydi.

Sepet o geceden sonra sırra kadem basmıştı ve her hangi bir yerde izine rastlanmamıştı. Peşindeki siviller bir hayalet gibi kendisini izliyordu fakat adam ortada yoktu. Zekeriyaköy'deki villası, Beykoz'daki paravan inşaat ofisi ve bilinen tüm mekânları anbean izleniyordu. İki saat öncesine kadar hangi deliğe girdiği ile ilgili bir bilgi yoktu.

CESARETİN VAR MI? (Tamamlandı) Where stories live. Discover now