Pişman Olmasını İstiyorum

1.8K 203 224
                                    


Jeju Adası, Güney Kore~

Kaçmayı sevmezdim.

Bu hayatta tek bildiğim şey hislerimden ve ulaşmak istediğim şeylerden kaçmayı sevmediğimdi.
Canım çok yanabilirdi, kahrolabilirdim ve ufak evrenimdeki tüm düzen bir dokunuşla altüst olabilirdi fakat dediğim gibi, vazgeçmekten, bununla birlikte kaçmaktan haz etmezdim.

Tüm bunları kendime bir çeşit kural gibi kabullendirmiş olmam ise bulunduğum noktada fazla sırıtıyordu. Anlaşılan o ki, her şeyi tattım sanıyorken aslında daha hiçbir şey görmemiştim ben hayatta. Henüz belirli bir mottom oluşmuş olamazdı, kendime kurduğum bir düzen olamazdı çünkü daha hayatıma bir sürü insan girecek ve belki de binbir zorlukla kurduğum, hatta kusursuz sandığım o düzeni bozacaktı. Anlıyordum ki on dokuz sene benim var olduğumu herkese ve dünyaya kabul ettirmem için oldukça az bir süreydi. Var olmam için daha çok acı çekmeli ve daha ileri gitmeliydim.

Oturduğum soğuk merdiven basamağında donan tek şeyin popom olmadığına yemin edebilirdim. Duygularımın da tamamen donduğunu sanıyordum. Tüm bu, varoluşumu sorgulatan düşünceler sayesinde bir damla daha gözyaşı dökmemiş, hatta buna yeltenmemiştim bile. Hislerim tıpkı ufak dünyam gibi birbirine girmiş olsa da kırıldığım gerçeğini hiçbir karmaşa gizleyemezdi sanırım. Canım yanıyordu.

Bazen ne yaparsanız yapın hiçbir şey size daha iyi hissettiremiyordu ne yazık ki.

Hastalıktan kırılan bedenim şimdi daha da dayanılmaz bir şekilde sızlıyordu üstelik ruhum bedenimden çok daha kötü durumdaydı.
Ancak yarım saatten fazla süren bu çöküşün ardından kendimi, mantıklı mı yoksa deli saçması mı olduğunu bilmediğim tek bir şeyi kabul ederken bulmuştum; kaostan varolacaktım. Her şey kaostan varolmamış mıydı zaten? Evren bir kaostan sonra varolmuştu bu da demek oluyordu ki Tanrı'nın düzeni böyle işliyordu. Önce her şey dumana bulanıyor, ardından ise bir şeyler hayat buluyordu. Peki Tanrı beni de mi böyle var edecekti? Önce tüm ruhumu acı ve karmaşaya bulayıp ardından da iyileştirecek miydi?

Öyleyse ben var olmak falan istemiyordum. Ait hissettiğimi sandığım dünya artık eskisi gibi hissettirmiyordu bile. Mark benim evrenimi tersdüz ederken kendine sığınmama da izin vermiyordu. Hiç mi acıması yoktu yani? Hislerine ne olmuştu onun? Beni kendine tamamen bağlayıp giderken aklından neler geçiyordu, kim bilecekti? Şimdi ve sonrasında kendimi hiçbir yere ait hissedemecekmişim gibi geliyordu.

Hala hayatta bir yer edinememiştim sanki kendime. Daha neyi isteyip istememem gerektiğini bile bilmiyordum ki... Kendi kendime seviyor, sonra yine kendi kendime o sevgiden kurtulmak istiyordum. Sanki çok kolaymış gibi her şeyi halının altına süpürmeyi deniyordum.

Sahi ben ne yapıyordum böyle?

Sonunda canımın yanacağını bile bile beni öpmesine izin verdiğim adamın, günün sonunda bana "benden nefret et" diye zırvalayacağını beklemesem de gideceğini zaten bilmiyor muydum sanki? Neden kendime bu sevgiyle işkence ediyordum? Peki o neden dudaklarını tatmama izin verip gidiyordu?.. Neden ondan kurtulmamı istediğini söylerken adımları bana geliyordu?
Beni öyle sıkıca kavrayıp, tam da kendimi tamamen ona bırakmışken yere bırakması belki de o güne kadar olan her şeyden daha kötüydü.

Berbat hissediyordum sonuç olarak. Ancak yine de aşırı bir tepki vermemiş olmam bile aslında ondan gelen her şeye alıştığımın bir göstergesi olabilirdi.

Avuçlarımı başıma yaslamış, dirseklerimle de dizimden destek alıyordum. Dalgaların sesi daha yeni yeni kulaklarıma ulaşırken girdiğim şoktan da bir şekilde çıkabildiğimi farzediyordum. Dudaklarımdaki sıcaklık çoktan yerini soğuğa bırakmış, üzerime sinen kokusu ise yok olmuştu. Artık parmaklarını, ateşe verilmişçesine yanan bedenimde hissedemiyordum. Bitmişti tüm o havai fişek gösterileri... Kelebekler yine kaybolmuş, ancak bu sefer azad edilmek yerine yakılmışlardı. Mark bir ateş yakıp kelebekleri üzerine çekmiş, sonra ise hileyle de olsa onları yok etmişti. Mark...

Finally//Beautiful Stranger • markhyuckМесто, где живут истории. Откройте их для себя