Kaos Geliyorum Demez, Gelir...

1.7K 171 204
                                    

Seul, Güney Kore~

Kalp kırıklarımın üzerine basa basa geldiğim yoldu, tekrar dönüyorumuşum gibi hissettiğim bu yol. Göz yaşlarım, ayak tabanlarımdaki yaralardan sızan damlacıklara karışmış, sanki canım az yanıyormuş gibi bir de bu tuzlu sıvı eklenmişti üzerine.

Söylemiştim halbuki kendime;

Eğer aşkım bir deniz olsa boğulurdum en derinlerinde, diye. Şimdi hissediyordum, ayaklarıma değen damlalar o denizde, derinlerde olduğumu hissettiriyordu. Boğulmaktan ölesiye korkuyordum bir yandan da. Neden durmuyordum öyleyse? Neden engel olmuyordum kendime?

Canım yanıyordu.

Bu iki kelime artık basitleşmiş, her birimizin binlerce kez kullandığı bir cümleyi oluşturuyordu fakat hissettiklerimi daha iyi anlatacak başka kelime de bulamıyordum. Canım yanıyordu benim. Her yanım sızım sızım sızlıyor, okyanuslar kadar ağlasam da yetmezmiş gibi geliyordu.
Bir insanın yüreğinden parça kopmuş gibi hissetmesi normal miydi? Böyle eksik, böyle kimsesiz hissetmem normal miydi?.. Sanki kanıma bir parça kor eklenmiş, o tenimin altında aktıkça yanıyor, durduramıyormuşum gibi hissetmem... Doğal mıydı?

Hala yaşadığımı hissettirsin, bir kabusun ya da halisünasyonun değil de gerçekliğin içinde olduğumu unutmayayım diyeydi gözyaşlarımı silmeyişim. Hoş, titreyen ellerimi kaldırsam bile güçsüz bir şekilde iki yanıma düşeceklerine emindim zaten.

Neden, diyordum durmadan durulmadan. Neden, neden, neden? Neden şimdi olmak zorundaydı, neden bugün? Neden ona tamamen bağlanmışken ve onu kendime açmışken dönmek zorundaydı? Başka zaman yok muydu gelecek sanki? Neden kurmaya çabaladığım düzeni mahvetmek zorundaydı..?

Dudaklarımdan kaçan hıçkırıklar o saatte etrafta bulunan birkaç insanın şaşkınlıkla bana bakmasına sebep olsa da umrumda değildi. O an dünyam başıma yıkılmışken, nefes alamıyorken kimin ne dediğini takacak da değildim doğrusu.

Sarsılan omuzlarım kadar sarsılmıştı tüm dünyam. Korkuyordum. Yemin ederim korkuyordum ve kısılan sesimle korktuğumu haykırmaya çabalayacak kadar güçlü hissetmiyordum bile artık.

Aklımda devamlı olarak yankılanan kelimeleri kulaklarıma dayadığım ellerimle dahi susturamadığımda ondan da vazgeçmiştim.

Önümdeki nehre vuran şehir ışıklarına bile öfkeliydim şimdi. Her şey böyle parlak ve canlıyken benim ölü gibi hissetmem adil değildi. Herkes böyle mutlu ve huzurluyken benim korkuyla kırgınlık arasına sıkışmam... Avuçlarımdaki hayali kırmızı sıvıyı o zifiri karanlıkta dahi görebilmem... Yere düşüp yırttığım pantolon paçalarımda kuruyan kan damlalarının sızısını bunca saat sonra bile hissediyor olmam... Adil değildi.

Her şey o lanet pastada dilediğim lanet dilek yüzünden miydi yani? Mutlu olmak bu kadar zor olmamalıydı Tanrı'm... Dileğimi gerçeğe çevirsen olmaz mıydı?..

Saatlerce sayısız mesaj ve arama aldığım telefonuma bir türlü cesaret edip cevap verememiştim ve o da bir süre sonra kapanmıştı zaten. Şimdi artık tek bildiğim, saatin oldukça geç olduğuydu. Evdekilere karşı böyle bir sorumsuzluk yaptığım konusunda ise kendimi sonra cezalandıracaktım.

Mark ne derse desin ona inanacağımı biliyordum. Beni aldatabilmesine imkan olmadığını ya da Felix'in dediklerinden onun sandığı anlamı çıkarmamam gerektiğini... Mark'ın beni sevdiğini...

Biliyordum. Ondan şüphe etmiyordum da. Tüm ruhumu semalara çekip ardından yerin en derinlerine sokan şey onu kaybetmekten korkmamdı.

Yeonjun... O her kimdiyse senelerce Mark'ı acı içinde bekletebildiğine göre uğruna koşulacak, gözyaşı dökülecek, çok sevilecek ve beklenecek biriydi benim aksime. Mark'ı tekrardan kollarına alırsa ne yapacaktım? Daha yeni birleştirdiğimiz kanatlarımız koparsa ve tek kanatla yeniden yere çakılırsam... Yapamazdım. Devam edemezdim belki de.

Finally//Beautiful Stranger • markhyuckDonde viven las historias. Descúbrelo ahora