42

134 12 52
                                    

Bulut'tan

Selam millet ! Sizi çok özledim. Nasılsınız, neler yapıyorsunuz ? Bu sefer size pastanede bugün yaşadığımız olayı anlatacağım.  Hadi sizi bekletmeden anlatacaklarıma geçeyim.

İyi okumalar.

Sabah rutinlerimizi artık bildiğiniz için o kısmı atlıyorum.  Pastaneyi açtıktan sonra her zamanki misafirlerimiz gelerek bir şeyler aldılar. Bazıları oturdu bazıları ise paketleterek siparişini alarak gitti.  Yalçın bizimle birlikte çalıştığı için daha az yoruluyorduk. İşimizi severek yapsak da bünyem bazen kaldırmıyordu yoğun çalışmayı. 

Saat on bire gelirken otuzlarında bir adam ve elini tuttuğu yedi sekiz yaşlarında bir çocuk geldi pastaneye.  İlk başta her şey normal görünüyordu ya da biz öyle zannetmişiz bilemiyorum.

Çiçekli kartı kaldırdıklarında sipariş almak için yanlarına gittim. 'İyi günler, hoş geldiniz. Ne alırdınız ?' dedim. Adam suratıma baktığında biraz çekindim çünkü beni öldürecek gibi bakıyordu.

Yanlış anladığımı düşündüm. Aslında Yalçın gelip 'Kelebeğim, adam sana kötü kötü bakıyor istersen ben alayım siparişi.' demeseydi hala yanlış anladığımı düşünüyordum. 

Adam Yalçın'ın omzumdaki eline odaklandı. Yalçın'a sorun olmadığını ayıp olmaması için siparişi benim almam gerektiğini ama isterse siparişi onun götürebileceğini söyledim. Bu fikir Yalçın'a mantıklı gelmiş olacak ki 'Tamam kelebeğim.' dedi ve uzaklaştı.

Aynı şekilde tekrar siparişlerini sordum. Bu sefer bakışlarını masadan kaldırmadan 'Bana bir dilim limonlu cheesecake. Sen ne istiyorsun aptal ?' dedi. An ve an çocuğun gülümseyişinin solduğunu gördüm. 

Ön yargılı olmak istemem ama çocuk kalbi denen bir şey vardı. Ne yaparsanız ne söylerseniz söyleyin ufak bir sözünüze, davranışınıza tekrar size bağlanıyorlardı. Demek istediğim bu minik çocuk yanındaki adam onu kafeye getirdiği için mutlu olmuştu öncesinde olan her şeye rağmen. Tabi ufaklığın bu mutluluğu çok sürmeden sönmüştü. 

Kendimi tutamadım ve 'Acaba aptal demeseniz olur mu ?' dedim nazikçe.  Adamın ağzı şaşkınlıkla açıldı. Sanıyorum ki bir şey dememi beklemiyordu. Ama söyledikleriyle ben de şaşırdım. 

Bana 'Aptalın teki de sensin. Ne yani aptallara aptal diyemiyor muyuz ?' dedi. Derin bir nefes aldım. O saygısını kaybetmiş olabilirdi ama ben saygımı korumalıydım. 

Minik çocuğa dönerek 'Ne alırsın ?' dedim. Hemen bana döndü ve heyecanla 'Çikolatalı puding var mı ?' dedi. 'Evet var.' dediğimde 'O zaman ondan alabilir miyim ?' dedi. Çok şirindi.

'Tabi ki. Bir dilim limonlu cheesecake ve bir tane çikolatalı puding. Başka bir isteğiniz var mı ?' dedim.  Adam sivri diliyle 'Yok, bunlar yeterli. Git artık göz zevkimi yeterince bozdun zaten.' dedi. Bozulduğumu belli etmeden siparişleri söylemek için Yekta'nın yanına gittim. Siparişler hazır olunca Yalçın siparişleri masaya götürdü. 

O adam anladığım kadarıyla bana çirkin iması yaptı değil mi yani ben yanlış anlamadım.  Aslında dediklerine çok bozulmadım. Nedeniyse çok basit. Çünkü ben bedenin değil ruhun güzelliğine inanıyorum.

Başka misafirler gelince onların siparişini almak için masalarına gittim. Çok nazik bir arkadaş grubuydu. Arkadaş grubu demem sizi yanıltmasın, üç kişilerdi. Üçü de çay ve çikolatalı pasta istedi. 'Hemen getiriyorum.' dedikten sonra Çağıl'ın yanına geçtim. Yektayla yer değiştirmişlerdi anlaşılan.

Çağıl siparişleri hazırladığında tepsiyi alarak üç arkadaşın yanına geldim. Önce peçeteleri yerleştirdikten sonra çayları ve çikolatalı pastaları üç arkadaşın önüne koydum.  'Afiyet olsun.' diyerek masadan uzaklaştım.

BİS ~ bxbxb Where stories live. Discover now