Bölüm 5 - "Ortak"

394 55 35
                                    

Kollarımı bacaklarıma dolamış, tepenin başında oturmuş altımdaki uçsuz bucaksız deniz manzarasını izliyordum. Beş gündür buradaydım ve beş gündür aynı kıyafetleri ve iç çamaşırlarını giyiyor olduğum için kendimi fazlasıyla pis hissediyordum. Yıkanmak, yeni kıyafetlere sarınmak için dünya üzerindeki tüm varlığımı feda etmeye hazırdım. 

Duş ihtiyacı dışında adada neredeyse serbest sayılırdım. Ortalıktan kaybolup saatlerce süren yürüyüşlerin ardından geri eve döndüğüm için sadece beni tepeden aşağı süzüyor, ardından her ne yapıyorsa ona devam ediyordu. Bakışları hoşuma gitmediği için ona abartılı şekillerde göz devirip odaya dönüyor, duvar ile yatak arasında uyuyarak kendimi cezalandırıyordum sanki çocukluk aşkımın katil olması benim için yeterince sağlam bir ceza değilmiş gibi.

Bu beş günlük süre boyunca tekne de Güneş de ortalıkta yoktu. Bu süre zarfında ormanın içinde her yeri, banyosu da dahil olmak üzere her yeri camlarla çevrili bir ev bulmuştum. Evin kapısının kilidi olmadığı için içeriye girebilmiştim. Her yer siyahtı. Salonda büyük bir L koltuk vardı, yerlerde halı yoktu ve siyah, mat mermerlerle döşenmişti. Dolaptaki tabaklar, raflar siyahtı. Evde renkli olan şeyler sadece raflarda dizili kitaplardı, kalan her şey siyah ve tonlarından ibaretti. Etrafta Güneş ile Raz'ın fotoğraflarını gördüğümde düz bir mantıkla, Raz'ın diğer evde olduğunu kabul ederek, camdan evin Güneş'in olduğuna karar vermiştim.

Adada bir de çift potalı basket sahası vardı. Biraz daha tepeden bakıldığında farklı renklerdeki çizgilerden bir tenis ve voleybol sahası da ortaya çıkıyordu. Buraya arkadaşlarını da getirip getirmediklerini bilmiyordum ancak iki kişiye göre fazla büyüktü.

Etrafta gördüğüm kadarıyla çok fazla da kedi ve köpek vardı ve çoğu bir organını kaybetmiş ya da yara izleri olan cins ve cins olmayan karışık hayvanlardı. Bunlara ek olarak etrafta otlayan keçiler, kuzular görmüştüm. Hatta tavuk bile vardı. Bir ara at kişnemesi duymuş olsam da beş gün içerisinde bir daha sesini duymamış ya da kendisini görmemiştim. Dışarıdan bakıldığında burası gerçek bir cenneti andırıyordu ancak burayı yönetenler ise şeytanın evlatlarından başka bir şey değildi.

Soğuk esintiyle titredim ve oturduğum yerden kalkarak eve yöneldim. Henüz evin verandaya açıklan kapısını ağaçların arasından görmüştüm ki ağzında yeni doğmuş yavrusuyla merdivenleri koşarak tırmanan turuncu kediyi fark ettim. Hızlı ve yumuşak adımlarla verandanın aralık kapısından içeri girdi ve birkaç dakika sonra çıkıp evin ara tarafına doğru, şömine odunlarının olduğu tarafa, koştu ve tekrar ağzında bu kez gri benekli beyaz bir yavru ile çıkıp tekrar içeri girdi. Bir önceki yavruya oranlar çok daha uzun süre içeriden çıkmadığında ürkütmemeye çalışarak ağır adımlarla merdivenleri tırmanarak içeriye girdim. 

Kapıyı yavaş yavaş kapatırken bir kedinin yavrularını saklayabileceği, güvenli ve gizli yerleri gözden geçiriyordum ancak kedi beni şaşırtarak Raz'ın sık sık oturduğu koltuğa, yastıkların arasına yavrularını bırakmış, üstüne boylu boyunca yatarak beş yavrusunu emziriyordu.

Ağzım açık yavruları ve bana saldırgan bakışlar atan anne kediyi izlerken Raz bir elinde beyaz kağıtlar, diğerinde kahve bardağı ile salona girmişti. Önce bana sert bir bakış attıktan sonra koltuğun üzerindeki kedileri fak ettiğinde bakışları yumuşadı.

Başını iki yana sallarken "Güneş seni mahvedeceğim," diye homurdandı. Kedi, adeta Raz'a aşk dolu bakışlar atarken Raz onun karşısına oturup kahve fincanını masaya bıraktı ve başını okşamaya başladı "Sana kim dedi buraya gel diye?" diye homurdandı. Kendi bunun üzerine miyavladı ve çenesini daha fazla kaşıması için başını uzattı.

RAZ35Where stories live. Discover now