Part 9 • Kiss me on the mouth.

380 42 8
                                    

Kalbi ağrıyor, bunun üzerine yutkunuyor fakat kalbinin ağrısı yine de geçmiyor. Boğazını da yakan bir şey var, yutkunduğu zaman acısını daha da belli ediyor. Midesi bulanıyor, uzun zamandır ağzına tek bir lokma almamasına rağmen orası yanıyor ve kusacakmış gibi hissediyor. Gözlerini ağır bir şekilde kapayıp açıyor, ıslak kirpikleri arada birbirine yapışıyor ve bu his kendini berbat hissettiriyor. 

Neden birden kendini bu kadar kötü hissettiği hakkında hiçbir fikri yok. Bu yaşadığı, oradan buradan duyduğu, deneyimli kişilerden dinlediği aşk acısı olabilir mi? Öyle olduğunu düşünüyor, yoksa kalbi neden bu acısındı ki? 

Ağlamasına da bir anlam veremiyor, ağlamak istememesine rağmen yaşlar gözlerinden süzülmeye devam ediyordu. Neyse ki kısa süre sonra bunu durdurmayı başarıp gözlerini kapatarak ağrıyan başının izin verdiği sürece uyumaya çalıştı. 

Fakat uyumak ne mümkündü. 

Yoongi'nin gideceğini öğrenmesi üzerine kalbine çöken ağırlık, onun dedikleriyle örtüşünce biraz hafifliyor gibi oluyor fakat yine de onu terk etmiyordu. Yoongi, geri geleceğim, diyerek ne demek istiyordu? Neden geri gelecekti ki, neden orada kalmayacaktı, anlamıyordu. Neva ile birlikte ondan habersiz bir şeyler karıştırmışlardı ve bunu düşünmek hem onu üzüyor hem de bilmediği denizlerde boğulmamak adına çırpınması gerektiğini biliyor ve suyun yüzeyinde kalışlarından dolayı duyduğu umudu hissediyordu. 

Bir umut var mıydı gerçekten? 

Bir beklenti içerisine girebilir miydi? 

Yoongi'nin dedikleri onu umut yağmuruna tutuyor, kalbi ağrısa bile buna tutunmaya çabalamak istiyordu. Umut etmek istiyordu, Yoongi burada kalabilir miydi?

Sertçe burnunu çekerken ağladığı için kendine kızmaya başlamıştı. Ağlanacak ne vardı ki be adam? Bu kadar güçsüz düşmene neden olacak ne vardı? Yanaklarını elinin tersiyle sertçe silerken kendine küfürler yağdırmak istiyordu. Kendini bu kadar saldığı ve kendini gözünde bu kadar düşürdüğü için. Yattığı yerde cenin pozisyonunu bozup sırtını çarşafla buluşturdu ve sesli bir nefes verdi tavanı izlerken. 

Bir gün olmuştu ve onlardan herhangi bir iz yoktu hala.  Ne kadar gün içinde gelirlerdi; onlarınki gibi günler sürer miydi bilmiyordu fakat içten içe, heyecanla onu beklediğini biliyordu. 

Çünkü Yoongi ona beni bekle, demişti. 

Bekleyecekti öyleyse. 

Yorgun gözlerini bir kez daha kapadığında ona eşlik eden sessizliğin onu çıldırtacağını düşündü. Ama bunu engellemek adına da bir şey yapmamıştı. Durdu, sonraki gecenin karanlığı altında bekledi ve ansızın kapısı tıklatıldığında ve dışarıdan minik bir mırıldanış geldiğinde hemen gözlerini açarak dudaklarının bir gülümseme halini almasına izin verdi.

''Gel,'' diye seslendikten sonra doğrulup oturdu ve ellerini yatakta iki yanına yaslayarak beklemeye başladı. 

Kapısı yavaşça açılıp iki tane meraklı baş içeri uzandığında gülümsemesi daha da büyüdü. ''Girin çocuklar,'' 

Biri dokuz ya da on, diğeri de ondan birkaç yaş büyük gibi görünen iki çocuk biraz çekingen fakat yüzlerinde Jungkook'un gibi küçük bir gülümseme eşliğinde odaya girdiler. Büyük olan elinde bir yemek tepsisi ile Jungkook'a doğru yürürken diğeri kapıyı kapatıp hızlı adımlarla arkadaşına eşlik etmişti. 

''Merhaba hyung,'' Tepsi tutan çocuk, Jiseok, tam karşısında durduğunda Jungkook bir ona bir de diğerine baktı. ''Merhaba, çocuklar. Ne oldu?'' Anlamıştı aslında neden geldiklerini fakat yine de onları konuşmaya teşvik edip utangaçlıklarını geçirmek için sormuştu bunu. 

Daechwita | yoonkook ✓Where stories live. Discover now