YANLIŞ HİSLER

376 311 6
                                    

Selamm ben geldim. Uzun bir bölümle sizlerleyim.
Bölüm için ifhafimiz var => birkahvesever
Bölüm şarkımız KAHRAMAN DENİZ- BÖYLE SEVER
Bir sonraki bölüm için beklemede kalın...
İyi okumalar
"ANİDEN SEN GELDİN VE MAHVETTİN BENİ..."

****************

      Farklılıkların karakterleri oluşturduğu söylenir. İnsanların aslında dört kol, dört bacak ve iki kafadan oluştuğu ancak böyle olduklarında diğer canlılar için zararlı olduğu için tanrı  tarafından ikiye ayrıldığı, bu ikiye ayrılan canlıların da birbirinin ruh eşi olduğu söylenir. Acaba bu ruh eşleri birbirinin aynısı mıydı? Yoksa tamamen zıttı mı? Etrafta binlerce insan var. Kimi sarışın kimi esmer. Bazıları düz bazıları dalgalı...
Peki birinin ruh eşimiz olup olmadığını nasıl anlayacağız?  Yüzü güzel ya da yakışıklı mı olmalı?  Sesi güzel ya da çirkin? Zengin ya da fakir?.. Hangi kriterler belirleyecek bunu?

   Peki ya ruh eşi dediğimiz kişi başkasını ruh eşi olarak görüyorsa?.. Peki Mert benim ruh eşim olabilir miydi? Bir zamanlar kardeş dediğim insana nasıl kocam derdim?

     Okul açılalı neredeyse bir ay olacaktı. Bu süre bir yandan mutluluk yaratırken bir yandan ağır bir yükü  sırtlıyormuş hissiyle dolup taşıyordum. Birkaç gün önce Mert'le nişanlanmış sözde sevgimizin sembolü olan altın halkalar ile hayatım prangalanmıştı.

      Okuduğum bir kitapta sol eldeki yüzük parmağından kalbe uzanan bir damar olduğundan bahsediliyordu. Şimdi elimdeki karton bardaktaki soğumak üzere olan kahveme odaklanmıştım. Sağ elimdeki yüzük tuttuğum  kahvenin sıcağıyla ısınmıştı. Parmağımı nişan günü bilerek yaralamış ve yüzüğün sol elime takılmasını engellemiştim.    

      Karton bardak elimle kenarlarına yaptığım işkenceler sonucu yıpranmıştı. Üniversitenin bahçesindeki banklardan birinde dersinin bitmesine az kalmış Berk'i bekliyordum. Aniden ürperdiğimi hissettim. Bu hissi birkaç gündür sık sık tadıyordum. İzleniyormuş hissi... Yine etrafta göz gezdirirken kimseyi bana bakarken görememiştim. Gerçi ne aradığımı da bilmiyordum ama... Birkaç  dakika sonra masadaki hareketlilikle yönümü yorgun gözüken Berk'e çevirdim.

"Hoşgeldin.Yorgun gözüküyorsun yine mi uyudun derste? "
Berk'le bu bir ayda gerçekten iyi anlaşmıştık ve samimi hissettiriyordu. Sıkıntıyla gözlerini kırpıştırdı.
"Sorma keçi yaa! Adam resmen bana takmış. Ay bir de adam has Karadenizli. O konuştuğu Karadeniz ağzı yok mu, ahh! Yemin ederim gram anlamıyorum. Bir de sürekli soru soruyor bana sanki bir ben varım kocaman sınıfta. Ohh tabii senin keyifler iyi ders boş paşalar gibi bankı istila ediyorsun."
Keyifle gülümsedim.

"Sorma şans bazen bana da gülebiliyormuş demekki. Ve bana artık keçi deme."

Bana keçi diye seslenmesi aslında rahatsızlık vermiyordu ama iyi hissettirdiği de söylenemezdi.
"Ama yaa şu surata başka bir söz yakışmaz ki..." gülümsemesine eşlik ederken gülümsemesinin yerini tedirginlik alırken kaşları çatıldı. Hızla önündeki defter ve kalemleri alırken "Almira buradan gitmeliyiz. Çabuk ol hadi." dedi ve kolumdan tutarak yanında yürüttü.

"Berk n'oluyor? Neden birden kalktık? Cevap versene, heyy! "  Berk cevap vermek bir yana yüzüme bile bakmadan sürüklercesine yürütüyordu. Kantine girdiğimizde kolumu bıraktı ve üç sandalyesi olan kırmızı kare biçimindeki masayı işaret etti oturmam için. Onun yanındaki sandalyeyi karşıya koyarak oturdum.

  "Anlat." Net bir biçimde ifade etmiştim. Berk gerildiğini hissettiriyordu. Gözleri sabit bir yerde durmuyor sürekli sağa sola bakıyordu. Derin bir iç çekti.
"Şey... Almira orada olmamamız gerekiyordu. Şey hani geçen kantinde bir kıza aşık olduğumu söylemiştim ya?"

SOKAK LAMBASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin