3.Bölüm

1.7K 241 195
                                    

Eski efsanelere göre, renkler kişilikleri yansıtabilirdi. Bir insanın gülüşünü, bakışlarını ya da aurasını bir renge benzetebilirdiniz çünkü her insanın ruhunu besleyen bir rengi vardı. Karşınızdaki kişinin rengiyle oynayarak onu kendinize çekebilir, uzaklaştırabilir, hatta ruhuna yaşam veren rengi soldurarak ona zarar dahi verebilirdiniz.

Üzerimde hissettiğim bakışlara bir renk verecek olsaydım, hiç düşünmeden kırmızıyı seçerdim.

Xiao Zhan kırmızı gibi tehlikeliydi. Cezbedici görünüşünün aksine, dumanlarını kaplayan gözlerinin altındaki cehennem bir tuzakmışçasına avını çekmek için bekliyordu. Kırmızı kadar sinsiydi. Renkli dudakları cennetten bir bahçe gibi görünse de, dudaklarının altındaki ben onu yasaklı kılıyordu. Kırmızı kadar utanmaz, kırmızı kadar zehirli, kırmızı kadar günahtı. Şeytan kadar kırmızıydı.

Dikenlerle dolu ince bir ipin üzerinde, tüm zehrini rengine akıtmış kırmızılar içindeki şeytanla dans ediyordum. Evet, yaptığım şey tam olarak buydu. Şeytanla dans etmek.

O zehrini bana akıtmak, tüm ruhumu kendi rengiyle boyayarak rengimi kaybetmemi sağlamak ve tamamen ona bulanmış bir şekilde üstünlüğünü kabul etmemi istiyordu. Benim istediğim tek şey ise onu kendi zehri ile boğmak ve tüm kırmızılığını soldurmaktı. İçimizden biri kendi renginden vazgeçene kadar bu durmayacaktı.

Onunla sonumuzun ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu fakat emin olduğum tek bir şey varsa, o da bu dansın sonunda ne olursa olsun kazananın tamamen kazanmayacak, kaybedenin ise tamamen kaybetmeyecek olduğuydu. Birbirimize karşı kullandığımız darbeler o kadar güçlüydü ki, istemesek bile birbirimizin rengine karışıyorduk. Xiao Zhan bu oyunun sonunda bana diz çöktürse bile, karşımda tamamen kırmızı olarak durmayacaktı, bundan emindim. Ruhu onda bıraktığım rengimin izlerini ölene kadar taşıyacaktı.

Aynı şey benim için de geçerliydi ama hırs gözümü o kadar bürümüştü ki, bu işin sonunda Xiao Zhan gibi olacaksam bile onun kaybedişini görmek istiyordum.

"Zihnindekini öldürmelisin Tilki."

Yere sabitlediğim gözlerimi kaldırıp, karşımdaki duvara yaslanmış bir şekilde bana bakan bedene çevirdim. Beyaz gömleği tozla kaplanmış, göğsündeki düğmelerden birkaçı kopmuştu. Dudaklarından akan kan çenesine doğru bir yol oluşturup kurumuştu. Saçları birbirine girmiş, yanağının sağ tarafı sonradan moraracağını belli edercesine kızarmıştı. Buna rağmen gözlerinde yer alan şeytanının gülümsemesini taşıyan ışıltılar hala canlıydı.

Okul sınırları içerisinde kavga ettiğimiz için yaka paça müdürün odasına götürülmüş, ikimizde azarlandıktan sonra velililerimiz okula çağırılmıştı. İçeride ikimizin cezası hakkında konuşulurken Xiao Zhan ile dışarıda bekliyorduk.

"Ne saçmalıyorsun?" kaşlarım söylediği şey ile çatılırken ona tersçe bakmaya başladım. "Bana lakaplar takmayı bırak, benim bir ismim var."

Xiao Zhan suratını birkaç saniyeliğine ciddileştirip düşünür gibi yaptıktan sonra yarım ağız gülümsedi. "Hmm, hayır. Tilkiye benziyorsun, bu sana isminden daha çok yakışıyor."

Gözlerimi devip derince bir nefesi içime çektim. Tekrar beni sinirlendirmek, oynamak istiyordu. Karşısında sinirlenmemi görmek, sözlerinin beni ne kadar etkilediğini kendisine hatırlatarak modunu yükseltmek istiyordu. Bu defa ona istediğini vermeyecektim, özellikle içeride ne olduğunu bilmiyorken onunla tekrar kavga edemezdim.

Dancing With Devil.Where stories live. Discover now