14.Bölüm

1.5K 174 173
                                    

Güneşin geceyi yarıp doğmasından hemen önceki an, gökyüzünün en fazla karardığı andı. O anda yıldızlar daha fazla parlar, ay ışığını karanlığa gömerdi. Gece ne kadar kararırsa kararsın, ne kadar umutsuzluğun içine düşerşe düşsün, güneş doğana kadar yıldızlar gökyüzünde gece için parlamaya devam ederdi. Ne kadar karanlık olursa olsun, yıldızlar olduğu sürece umut her zaman gökyüzünde güneş doğana kadar parlamaya devam edecekti.

Yıldızlar sonsuzdu. Güneş batsa bile, gökyüzü geceye teslim olup karanlık tarafından yutulsa bile, güneş gittiğinde yıldızlar parlardı. Yıldızlar sonsuzdu, umut sonsuzdu.

Güneşin benim için doğduğunu hissedebiliyordum.

Gece gökyüzünün altında duran dünki Yibo ile, güneş doğduktan sonra gökyüzünün altında duran bu Yibo tamamen farklıydı.

Çünkü zaman her şeyi değiştirme gücüne sahipti. Sadece bir saniyede hayatınız dağılabilir, sadece bir saniyede bir daha güneş doğduğunda aynı şeylere sahip olmayabilir, sadece bir saniyede cenneti yakalayabilir ve sadece bir saniyede yalnız kalabilirdiniz. Sadece bir saniye, her şeyi silip kartları baştan dağıtmaya yetebilirdi. Bunu sadece saniyeleri yaşanlar anlayabilirdi.

Dün gece yalnızdım, öfkeliydim, gözlerim bağlıydı, yıldızlarım sallanıyordu, ağlıyordum, dağılıyordum, düşüyordum..

Güneş doğmuştu.

Hafif, temkinli bir dokunuşun suratımda daireler çizdiğini hissedebiliyordum. Gözlerimden yanağıma ulaşan iç gıdıklayıcı dokunuşlar çeneme kadar iniyor, sonra tekrar göz kapaklarıma ulaşıyordu. Sokaklardaki insanların sesi caddede belli belirsiz yankılanıyor, kulağıma vızıltı olarak ulaşmasını sağlıyordu. Yanağımda gezinen dokunuşlar devam ederken, sıcak parmakların yastıkta duran elimi kavradığını hissettim.

Güneş doğmuştu.

Bu sabah yalnız değildim, huzurluydum, gözlerimi açınca bir çift ışıldayan gözün beni karşılayacağını biliyordum, yıldızlarım artık daha fazlaydı, elimi tutan biri vardı, düşmeme izin vermiyordu. Düşmemem için tüm boşlukları kendisi dolduruyor, kollarını açarak ona gelmemi bekliyordu. Bundan sonraki hiçbir gecede, hiçbir sabahta yalnız olmayacaktım.

Gözlerimi zorlukla araladığımda, açık perdelerin arasından sızan güneş sayesinde parlayan yüzünü gördüm. Aşağıya düşmüş olan kirpiklerinin gölgesi göz altlarına vuruyordu. İrislerindeki parıltılar durgundu, yanık parmak uçları yüzümü turlarken beni izlemeye odaklanmıştı.

Bakışlarımız buluşunca, kenarında dün gecenin izlerini taşıyan dudağı hafifçe yukarı kıvrıldı. Önceki gülümsemeleri gibi ne sinsiydi, ne alay barındırıyordu ne de tehlikeliydi. Açıkta kalmış olan gövdemi anında ısıtacak kadar sıcak, küçük bir gülümsemeydi.

"Günaydın," dedi işaret parmağının tersi ile suratımı okşamaya devam ederken.

Göz kapaklarım yorgunlukla tekrar kapanırken, uyku mahmuru sesimle mırıldandım. "Günaydın. Saat kaç?"

"Sekiz buçuk."

Tek gözüm söylediği ile anında açılmış, uyku mahmurluğum çoktan yerini endişeye bırakmıştı bile. Hızla yatakta doğrulup oturur pozisyona geçtim. "Siktir, okula geç kaldık! Ne giyeceğim ben? Üstümü yırtmasan olmuyor muydu gerçekten?"

Ben yerde yırtılmış olan tişörtüme mutsuz bir şekilde bakarken, Xiao Zhan sesli bir kıkırtının dudaklarından kaçmasına izin vermiş ve yattığı yerden kolumdan tutup kendisine doğru çekmişti. Bedenim tekrar yatağa düşerken, vücudumu kendisine doğru çekerek kollarıyla omzumu sardı. Başım göğsüne değiyor, kulaklarım seslice atan kalbini oldukça rahat bir şekilde duyuyordu. Parmaklarım çıplak belini sarmışken, şeytanın gölgesi çenesini turuncu saçlarıma yaslayıp omzumdaki parmaklarını sırtıma indirdi ve sakin bir şekilde parmak uçlarıyla okşamaya başladı.

Dancing With Devil.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin