5.Bölüm

1.5K 211 124
                                    

Baba.

Kimileri için dört harf iki heceden oluşan bu kelimenin arkasında yıkılmaz, güçlü bir duvar yatıyordu. Güvenle sırtını dayayabileceği bir dağ, belki ilk aşk, hayata dair en büyük şeyleri öğrendiği bir figür.

Benim lügatımda, bu kelimenin arkası tamamen yarım bırakılmış bir çocuklukluğun boşluğunu taşıyordu. Yarım bırakılmış sözler, yarım bırakılmış yapbozlar, yarım bırakılmış oyunlar, yarım bırakılmış ve uçmayı bekleyen bir uçurtma, yarım bırakılmış ailecek yapılan bir pazar kahvaltısı..

Baba.

Yeterince, doya doya, belki gurula ya da coşkuyla dilimden dökülemeyen kelime, babalar gününde okulda yazılan mektuplarda ne yazacağımı bilemediğim için üzeri çizilip silinmekten buruşmuş bir kağıt, kırılan tekerleğini onarılması için bekleyen turuncu oyuncak arabam, kazandığım futbol maçlarının anılarını taşımak için bekleyen turuncu duvarım, uzun bir figürün gitmemesi için bir köşede ağlayan on yaşındaki küçük bir çocuğun bulanık gözleri ile izlediği turuncu bavul...

Babam, babaydı işte. Işıldayan gözleri içimi sıcaklaştıracak kadar sevgi dolu, başkasına giderken ağlayan gözlerime kör olacak kadar acımasızdı. Her gece ben uykuya dalana kadar saçlarımı okşayacak kadar merhametli, gitmemesi için turuncu bavuluna sarıldığımda bedenimi kendisinden uzaklaştıracak kadar bencildi. Odamın tavanına yıldızları indirecek kadar fedakar, tüm yıldızlarımın ışığını benden alacak kadar gaddardı. Babam, sadece babaydı işte.

Şeytan, cehenneminin ateşini taşıyan elleri ile saçlarımda usulca dolanıyordu.Kül olmuş parmak uçları boyayı saç tutamlarına yedirirken oldukça sakindi. Suratındaki ciddi ifade ile sessizce işini yapıyor, parıldayan gözleri ile arada aynadan bana bakıp nasıl bir durumda olduğumu kontrol ediyordu. Yeterince rengimi sömürdüğünden, yeterince zorlandığımdan, yeterince yıkıldığımdan emin olmak istiyordu.

Banyonun ortasına koyduğu sandalyeye hiçbir şey söylemeden oturmuş, kıyafetlerim kirlenmesin diye üstümü çıkarmıştım. Çıplak gövdemi yalayan evin içindeki serin hava, zihnimi düşüncelerim arasında tamamen boğulmaktan kurtaran tek şeydi.

Sandalyeye oturduğum andan itibaren gözlerimi bir an olsun aynadan ayırmamıştım. Ruhum saçımın her boyanan tutamında daha da daralırken oturuşumu dik tutmuş, ona beni istediği gibi etkilemediğini kanıtlamak istercesine yaptığı işi ara vermeden izliyordum.

Tamamen temiz olan aynada gördüğüm şey sadece Xiao Zhan değildi. Şeytanın inindeki ayna, ona yakışır şekilde zihnimdeki anıları camına yansıtıyordu. Turuncuya bulanan her saç teli bilinçaltıma gömdüğüm geçmişi özgür bırakıyor, babamla olan her anımı ortaya çıkarıyordu.

Aynadaki yansımamda beşinci yaşım mumunu babasının kollarında üflüyor, altıncı yaşım arkasında onu tutacak olan babasının varlığına güvenerek bisikletini sürmeye çalışıyor, birinci yaşım babasının ona açtığı kollarına doğru yürümeye çalışıyordu. Yedinci yaşım babası ile oyun oynuyor, sekizinci yaşım okumayı babası ile öğreniyor, dokuzuncu yaşım yapbozu tamamlamak için babasını bekliyordu ama babası gelmiyordu.

Onuncu yaşım aynadaki yansımada babasının bacağına gitmemesi için sarılarak ağlıyordu. Onuncu yaşım, diğer yaşlarımdan farklı olarak babasından nefret ediyordu. Onuncu yaşımdan sonraki tüm yaşlar babasından nefret etmeye devam ediyordu.

"Böyle bakma." dedi şeytanın gölgesi parmaklarını ense kısmımda dolandırırken.

Dokunuşu ile kafa derimde bir karınca ordusu harekete geçmiş, parmaklarının değdiği her
yöne dağılıyordu. Gözlerindeki ışıltıların yoğunluğu anlam veremediğim bir ifade ile parlıyordu ama oldukça ciddiydi. Kaşlarım hafifçe çatılırken, boğazıma oturmuş olan yumruyu yutmaya çalıştım.

Dancing With Devil.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin