On Altıncı Bölüm

321 47 1
                                    

Evde bunlar olurken, Amy de March Halanın yanında çok zor günler geçiriyordu. Evinden uzak olmak küçük kızı çok üzüyordu. Ömründe ilk kez, evinde ne kadar sevilip şımartılmış olduğunu anlıyordu. March Hala kimseyi sevip şımartmadığı gibi şımarıklıktan da hiç hoşlanmazdı. Yine de bu terbiyeli küçük kızı sevmiş olduğu için Amy'ye karşı iyi davranmaya çalışıyordu. Aslında yeğeninin çocuklarına kalbinde büyük bir yer açmıştı ama bunu göstermeyi doğru bulmuyordu. Amy'yi mutlu edebilmek için de yapabileceği pek bir şey yoktu. Bazı yaşlılar, kırlaşmış saçlarına ve yüzlerindeki kırışıklıklara karşın hep genç kalırlar. Bunlar, çocukların sevinçlerini paylaşmayı bilen kişilerdir. Onlarla kolayca anlaşabilirler. Çocuklara vermek istedikleri dersleri ise hoş, küçük oyunların arasına gizlerler. March Hala işte bu yetenekten yoksundu. Emirleri ve koyduğu kesin kurallarla Amy'ye dünyayı tanıtma görevini üzerine almış gibi davranıyordu. Kendisine altmış yıl önce öğretilmiş şeyleri o da Amy'ye öğretmeye çalışıyordu. Bu dersler küçük Amy'nin ruhunu sıkıyor, kızcağız kendini hain bir örümceğin ağına düşmüş küçük bir sinek gibi hissediyordu.

Her sabah bulaşıkları yıkamak, modası geçmiş kaşıkları ve gümüş çaydanlığı parlatana kadar ovmak zorundaydı. Sonra da odaları süpürüp temizliyordu. Ne kadar bıktırıcı bir işti bu! March Halanın keskin gözlerinden küçücük bir toz zerresi bile kaçmıyordu. Her gün Pol'ün yemeğini vermeli ve küçük köpeği fırçalamalıydı. March Hala çok ender olarak o büyük koltuğundan kalktığı için Amy hiç durmadan oradan oraya koşturup duruyordu. Bütün bu yorucu işleri bittikten sonra derslerine çalışmak zorundaydı. Oynamasına ise yalnızca bir saat izin veriliyordu.

Laurie her gün geliyor ve onu gezmeye çıkarabilmek için March Halaya uzun uzun dil döküyordu. Sonra hemen çıkıyorlar, ya yürüyüş yapıyor ya da arabayla geziyorlardı.

Amy'nin her gün yemekten sonra March Halaya yüksek sesle kitap okuması ve yaşlı kadın uyuyana kadar yerinden kıpırdamadan oturması gerekiyordu. March Hala bir saat kadar uyuduktan sonra uyanıyor ve ortaya dikişlerini çıkarıyordu. Amy, akşam olana kadar bunlarla uğraşıyordu. Sonra çay vaktine kadar serbest bırakılıyordu. Yalnız, uzun geceler boyu March Hala ona kendi genç kızlık hikâyelerini anlatmaya başlayınca Amy iyice sıkılıyordu. Bu uzun hikâyeler onu o kadar sıkıyordu ki her seferinde odasına çıkıp uzun uzun ağlamak geliyordu içinden.

Eğer Esther olmasaydı Amy oradaki hayata dayanamazdı. Sadece papağan bile onu çıldırtmaya yetiyordu. Amy'nin kendisine hiçbir hayranlık beslemediğini anlar anlamaz kıza elinden gelen her türlü kötülüğü yaparak ondan öç almak ister gibi davranmaya başlamıştı. Amy ne zaman yanına gelse hemen saçlarını çekmeye başlıyordu. Onun kafesini temizlemesini bekliyor, sonra da kızın başını derde sokmak için kafesin altını üstüne getiriyor, sürekli kötü sözler söyleyerek onu azarlıyordu.

Amy köpeği de sevmiyordu. Asık yüzlü, şişko bir canavardı sanki bu hayvan. Amy onu fırçalarken havlıyor, sonra sırt üstü yere yatıp debelenmeye başlıyordu. Karnı acıktığında ise en aptal ifadesiyle Amy'ye bakmaya başlıyordu. Aşçı ise aksi bir kadındı. Arabacı da yaşlı ve sağırdı. Evin içinde küçük kızla anlaşabilen bir tek Esther vardı.

Fransız olan bu kadın, yıllardır March Halanın yanında çalışıyordu. March Hala onsuz yapamayacağını bilir, bu yüzden Esther'in her kaprisini çekerdi. Esther Amy'yi çok sevmişti. Amy'ye hikâyeler anlatıyor, onu eğlendirmeye çalışıyordu. Kızın evdeki bütün odalara girip çıkmasına ve antika dolapları karıştırmasına izin veriyordu. Dolapların içi tıklım tıklım eşyalarla doluydu. March Hala hiçbir şeyini atmazdı.

Amy'nin çok sevdiği antika bir dolap vardı. Gizli bölmeleri, çekmeceleri olan ilginç bir dolaptı bu. Çekmecelerin içi tıka basa değerli eşyalarla doluydu. Amy'nin en büyük zevki bu çekmeceleri karıştırıp düzeltmekti. Hele mücevher kutusuna bayılıyordu. March Halanın kırk yıl önce taktığı bütün mücevherler, kadife yastıklı kutularda duruyordu. Babasının March Halaya düğün hediyesi olarak verdiği inciler de bu kutudaydı. Sevgili kocasının hediye ettiği elmaslar, yüzükler, madalyonlar, hepsi buradaydı. Parmakları artık takamayacağı kadar şişmanladığı için nişan yüzüğünü de buraya koymuştu halası. Bu yüzüğe ayrı bir değer veriyordu yaşlı kadın. Onu ötekilerden ayrı bir kutuya koymuştu.

Amy, mücevher kutularını seyrederken Esther de yanında durur, sonra da kutuları dikkatle kilitleyip yerine kaldırırdı. Bir gün Amy'ye, "En çok hangisini beğeniyorsun bunların?" diye sordu.

"En çok elmasları seviyorum ama elmas kolye yok. Ben kolyelere bayılırım. Onun için bana kalsa şunu seçerdim." Altın, bronz karışımı bir kolyeye hayranlıkla baktı. Sonra kutuları teker teker kapatmaya başladılar. "March Halam ölünce bütün bu güzel şeyler ne olacak acaba?" diye sordu Amy.

"Sizlere kalacak tabii," diye gülümsedi Esther. "Halanın vasiyetnamesini gördüm."

Amy elmaslara son kez baktı ve sonra "Ne güzel!" dedi. "Ama keşke March Hala bunları şimdiden bize verse!"

"Ama siz daha mücevher takacak yaşta değilsiniz ki! Halan içinizden ilk nişanlanana incilerini vereceğini söyledi. Şu küçük firuze yüzüğü de buradan gideceğin zaman sana verecekmiş."

"Gerçekten mi?" diye sordu Amy heyecanla. "Ah o güzel yüzüğün benim olacağını bilseydim kuzu gibi olurdum! Kitty Bryant'ın yüzüğünden bile daha güzel. Her şeye rağmen ben March Halamı seviyorum!"

Küçük KadınlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin