Siyah Toka

255 34 89
                                    

Güneşten beynim erime kıvamına gelince olduğum yere sinirle ayağımı vurmaya başladım. Bu gerçekten sinirlendiğim zamanlar yaptığım anlamsız bir hareketti. Ama sinirli olmanın hiçbir zaman mantıksız değildi.

Akşam, eve misafir -en sevmediğim bir de gelen kişileri tanımıyorsam daha da sevmediğim- geleceği için annem öğlen sıcağı demeden beni markete yollayarak sinir krizi geçirmeme sebep olduktan sonra bir de tehdit edince tüm ayak diremelerime rağmen buraya gelmek zorunda kalmıştım. Açık saçlarım zaten acılı olan ızdırabımı daha da katlanılmaz hale getirmeyi kendine görev edinmişken ceplerimi yoklayıp toka olup olmadığını kontrol ettim ama şans asla benden yana olmadığı için tabii ki de yoktu!

Tahammül sınırını geçmeyi bırak üstünden zıplayıp tepinme durumuna gelsem de anne tehditi işin içinde varsa yapacak hiçbir şeyim yoktu. Ne diye arkadaşlarımla bir hafta sonra buluşacağımı şimdiden söylemiştim ki? Haftaya kadar tüm işler için beni tehdit edecekti. Ah, salak kafam! Söylenmelerimle yolu bitirip buhar olma aşamasına geçmeden önce vardığım markete hızla giriş yaptım. Klimanın soğukluğu yüzüme çarptığında bir şizofren gibi sırıtmaya başlamıştım. İşte beklediğim an... Sıcak bir günde markete gitmenin tek güzel yanı içeri girdiğinde yüzüne çarpan şu soğuk havaydı.

Ellerimle saçlarımı savururken enseme az da olsa huzur sunmaya çalışmıştım. Ama şiddetle altını çiziyorum, SADECE ÇALIŞTIM! Volkanik patlamadan sağ çıkan bir parça gibi alev alevdi. Fokur fokur kaynayan bir alevden bahsediyorum. Ordan bir nesne çıksa nesneden geriye nesne olduğunu kanıtlayan bir şey olur muydu, tabii ki de olmazdı. Ayrıca o kadar terlemiştim ki her hareket ettiğimde sanki yere damlalar yağıyordu. Yağmur gibi. İğrenç kokan bir yağmur gibi!

Cebimdeki listeyi çıkarıp yazan ürünleri reyonlardan tek tek almaya başladığım birkaç dakikanın sonunda marketin buz gibi olmasına rağmen yine de parçalanacak kadar yanan vücudumu rahatlatmak için dolapların olduğu kısıma ilerledim. Soğuk tutulması gereken yiyeceklerle donatılmış olan buzluğa birisi görse ne diyeceğimi umursamadan oturdum. Gözlerim yavaşça kapanırken yüzümde huzur dolu bir gülümseme oluşmuştu.

Donmaya daha fazla dayanamayacak olan kalçam ve biraz daha soğuğu hissetmek isteyen vücudum arasında arafta kaldığımda kalçamın isyanını biraz daha yok saymayı deneyerek vücudumu dinledim. Ah, anne ah! İki malzeme için düştüğüm durumlara bak.

Sanki büyük bir dolabın içinde oturmuyormuş gibi öfkeli gözlerle etrafa bakıyordum. Keşke sinirlendiğim zaman süper özel büyülü bir gücüm olsa ve insanlar beni sinirlenmektrn korksaydı. Kafamı sağ tarafa doğru çevirdiğimde buzluğun hemen yan reyonunda duran kumral saçlı bir çocuğu görmemle duraksadım.

Hayır hayır duraksamamın sebebi yakışıklı oluşu falan değildi. Bileğinde görmüş olduğum siyah tokaydı. Yani dışarı çıktığım zaman kurtarıcım olacak toka. Kesin sevgilisinin falandı ama bir iyiliğe hayır demezdi bence ki desse de o tokayı zorla alırdım.

Dolaptan kalktığımda daha demin yanmaktan şikayetçi olan ama şimdi ise soğukla temasını kestiğim için mutlu olan kalçama eğer benim bir parçam olmasaydı göz devirirdim ama tabii önemli bir parçam olduğu için sadece görmezden gelmekle yetindim. Küçük adımlarla kumral çocuğun yanına doğru ilerlerken ben daha ne olduğunu anlamadan bakışlarım yeni görmüş olduğu varlığı incelemeye koyulmuştu. Kolsuz gri bir tişört, siyah bir şort giymişken şortu ile aynı renk sportif bir çanta takmıştı. Yumuşacık görünen saçları buğday rengi tenine dökülmüş olduğundan dolayı yüzünü göremediğim gibi yan profilini de görememiştim.

Yavaşça omuzuna dokunduğum sıra kaşlarını çatarak benim olduğum tarafa döndü. Koyu yeşil gözleri, biçimli burnu ve o çatık kaşlarıyla bile gerçekten yakışıklı bir çocuktu. Alnına düşmüş saçlarını düzeltirken huzursuzca yerinde kıpırdanıyordu.Ona bakmamdan rahatsız olmuştu sanki. Neden böyle baktığını anlamamıştım ama zaten şu an bunu anlamakla uğraşmayı daha mühim bir meselem varken tercih edecek değildim.

Yakamoz GüzeliWhere stories live. Discover now