birbirine çarpan kirpiklerin, en güzel manzaraydı gözümde

123 28 13
                                    

Uyumamak için direndiğim bir gecenin yaklaşan sonunda, nefesimi kesecek bir melodi ile çalan zilin sesiyle yavaş yavaş ayaklandım dışarıya çıkmak için yalvaran kalbimin aksine. Heyecandan elim ayağım titremeye başlamıştı bile, ondan başkası gelmezdi evime ve bu zile ancak o bu kadar uzun basardı.

Çaldığın zilin ritmini ezberledim ben, sen hâlâ unut diyorsun bana

Titreyen elim, kapıyı açmak için uzanırken durdu bir süre. Gerçekten hazır mıydım bir ayın ardından onu görmeye? Tereddütle uzandığım kapıdan uzaklaşıp derince içime çektiğim nefesi geri veremedim, hıçkırıklara karışan sesini duyduğumda nefes alıp vermek benim için o kadar da kolay değildi. Bir saniye dahi beklemeden açtığım kapıya sırtını yaslamış, daha önce hiç görmediğim bir hâldeydi.

Her şeyi bırakıp kalbimi tutmak istedim, acıma, lütfen bu kadar acıma artık.

Mavi saçları canlılığını yitirmiş, solgun yüzüne uyum sağlamıştı. Gözleri kızarmış, baygın bakıyordu.

Bakma şöyle, canın çok yanıyormuş gibi. Unutacağım her şeyi.

Kapıyı açtığım an eskiden bakmaya doyamadığım şimdi ise bakmaktan korktuğum gözlerini buluşturdu dolu olduğuna emin olduğum gözlerimle. Hiç beklemeden kollarını sardı boynuma ve başını ait olduğu o yere yerleştirdi.

Uzaklaş diyemedim, nasıl gittiysen yine git diyemedim sana ve hatta bilmem kaçıncı yenilgimi verdim, kollarımı beline sardım.

İçeriye girdiğimizde dahi ayrılmadı benden. Küçücük bedeni kollarımdayken daha da küçük oluyordu. Oturduğumuz koltukta kucağıma çekip bekledim öylece, istediği kadar ağlasın dedim. Bu sefer içeri akmasın göz yaşları.

Ne kadar oturduk öyle bilmiyorum fakat uğuştu bacaklarım, biraz uzun. Soluk saçlarının, avcumun içinde olmasını özlemiştim çok fakat saçlarını okşayabilecek kadar cesaretli değildim o an. Onu kabul ettiğime bile şaşırdım gerçi, oysa bin bir söz sıralamıştım yüzüne dahi bakmayacağıma dair. Şimdi başı omzumda ve bedeni kucağımdayken beni gerçekten sevmeyen tanrı, yüzüme doğru atıyordu kahkahasını.

Kabul et Park Jihoon, dedim. Kabul et, bin kere gidip gelse kabul edeceksin onu her defasında

onlar da yansınजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें