2

121 11 0
                                    

Yalıların Etrafı

Bu eski zaman yalılarının çoğu doğrudan doğruya Boğaziçi sularına açılır ve önlerinden başka bir yol geçmezdi. Muhitlerine girer girmez onları, çiçekleri, ağaçları, limonlukları, serleri, kameriyeleri ve bazen de koruları ile, kendilerine has bir âlem içine kapanmış bulurduk. Her yalının bir mizacı, şiiri, iklimi, coğrafyası, bir nevi hayat sahası vardı. Her eski zaman yalısı, etrafıyla birlikte, kuvvetli bir şahsiyet halinde görünürdü. Boğaziçi'nde bir yalı olunca, tabii, çiçekleri de olur ve masrafları arasında bahçıvan maaşlarının da yer alması tabii sayılırdı. Böylece her yalı bütün bir tabiat manzarasıyla hemahenk olarak bir şiir iklimine dalardı.

Her yalı sahibinin daha güzel bulup daha çok sevdiği ve bunun için bahçesinde daha çok bulundurduğu çiçekler vardı. Hepsi birden bir şehrayini hatırlatan bütün bu çiçekler, bilirsiniz ki, birer birer, tabiatın yaptığı bir sanat için sanattır. Ayrı ayrı renkleri, biçimleri, kokuları ile hepsi de, yan yana, bir güzellik müsabakasına katılmış güzellere benzerlerdi. Hepsi de birer mucize olan bütün bu çiçeklerden hangisini daha üstün sayabilirsiniz? Bütün bu tercihler, devirlerin modaları, şahsi zevklerin tesirleriyle zaman zaman gelip geçmiştir. Bütün bir tarih devri laleler en zarif, en makbul çiçeklerdi. Rengârenk, büyük ve derin kokulu güller bilhassa kıvamları ve edalarıyla çiçeklerin en mükemmeli sayılır. Kokularının bir damla acısını duyuran karanfiller, hakikaten "yârin dudağından getirilmiş bir katre alev" gibidir. Ve itinalı çiçekler arasında daha tevazulu, daha küçük mor menekşeleri, bir damlacık beyaz vücutlarıyla yaseminleri, nazlı, hafif mor salkımları, ne güzel bir isimle, hanımellerini, ince, eflatun renkli leylakları ne kadar severiz! Beyaz zambaklar, renk renk sümbüller, biraz frenk halli ve isimli kamelyalar, krizantemler, gösteriş meraklısı orkideler de vardır. Boğaziçi toprağına ve havasına çok uyan ve büyük ağaç haline gelen manolyalar biraz mayhoş fakat tesirli kokularıyla, inhitat zamanındaki, rengi kararmış yalının, her nedense bir akrabası gibi görünürler. Uzaktan, bazı ağaçlar tam birer çiçek gibi gözükür, bütün bir ağaç kocaman bir çiçek olmuştur. Bir erguvan için için canlı bir alevdir.

Bu yalı bahçelerinin civarlarında biraz daha dolaşılınca mutlaka birtakım limonluklar, serler görülürdü. Büyükannelerimizin taşıdıkları Hint şalları gibi dallı, yapraklı ve bir çiçek göbeği kadar yeşil ve ılık, hiç kış tanımamış türlü çiçeklerle dolu, rengârenk camlı limonluklar, serler vardı ki, insana gayri tabii gelen bir hava, garip bir toprak ve dünya kokusu içinde biraz ıslak, biraz yanık ve nebati olmaktan ziyade madeni ve bayıltıcı bir iklimin hüküm sürdüğü bu yerlerde sanki değişmeyen mevsimler, geçmeyen zamanla bütün bu çiçeklerin kokuları da üst üste yığılıp bayılmış kalmışlardı. Çiçeklerin kadifeli bir sıcaklık içinde gelen kokularını elle dokunulacak ve okşanılacak gibi duyardınız. Bu bahar içinde biraz mayhoş bir meyve tadılır gibi, yalnız geçmiş günler ve gecelerin değil, burada bütün mevsimlerin ve yılların karışık, derinleşmiş sıcak nefeslerinin kesildiklerini hissederdiniz. Ve ben bütün bu kokuların bir umman gibi genişleyen şiirinde yüzerken, son kıyılarına bir türlü varamadan geri dönerdim.

Biraz daha ilerleyince, bazen de, eski zamanın saffetini gösteren, beklenmedik bir küçük bina ile karşılaşılırdı. Bu, ya yüksek ağaçlar arasında, yalnız bir kapılı ve üç pencereli küçük bir odadan ibaret, apoletli, kordonlu bir paşa esvabı giymiş, kılıç kuşanmış bir çocuğa benzeyen hoş ve gülünç manzaralı bir yapı olur, yahut ihtiyarlamış akrabalarımızdan birini hatırlatan eski, yarı yıkık bir kameriye olurdu. Ve bu akrabalarımızdan birini bu köşeye, başkalarından daha fazla bir sevgiyle, daha çok bağlanmış görürdük, öyle ki, sonraları bütün Boğaz ve bütün yalı içinde bu akraba ve bu kameriyeyi hep bir arada ve iç içe hatırlayarak, aralarındaki talih ortaklığını da duymuş düşünmüş birini yâd ettikçe ötekini de anmış olurduk.

Boğaziçi YalılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin